Kimlik Ve Kişilik Oluşumu 20.12.2005

Kimlik Ve Kişilik Oluşumu 20.12.2005

  • 4.70

Kimlik ve Kişilik Oluşumu adlı makaleye ait dvd video konuşmasını satın almak için http://yayin.psikoterapi.com adresimizi ziyaret edebilir ya da Buraya tıklayarak sipariş verebilirsiniz.

Kimlik ve Kişilik Oluşumu

Tahir ÖZAKKAŞ, M.D., Ph.D.

  Hepimizin kendimizi tanımlayacağı bir kendilik tasarımı var. Bu kendilik tasarımı dış dünyadan bizi ayıran ruhsal bir çeperi var. Biz kendimizi bir şekilde tanımlıyoruz. Bu tanımın içerisinde inançlarımız değer yargılarımız becerilerimiz yetilerimiz diğerlerine olan benzerliklerimiz farklarımız farklılıklarımız belki de aykırılıklarımız var. Peki, bunlar nasıl oluşuyor acaba. Bunları biz kucağımızda mı buluyoruz kendi irademizin tercihleri ile mi oluşturuyoruz bir sentez mi yapıyoruz bizi biz yapan faktörler nereden geliyor onu düşündük mü acaba? Bu tabi uzun bir yolculuk aslında bir taraftan bir bebeğin erişkin bir varlık haline dönüşmesindeki geçirilen yolculuk söz konusu olduğu gibi bir taraftan da her birimizi özünde insanlık tarihinin geliştirdiği evrimsel yapımızın izdüşümleri bulunmakta. Ben söyle bir kimlikteyim. Benim özelliklerim şu hobilerim şu işte filan arkadaşlarla frekansım tutuyor filanla tutmuyor. Filanla uyumluyum filanla uyumsuzum. Filan insanını yanına gittiğimde kendimi huzurlu dingin sakin hissederken birileri yanında öfkeli kızgın çelişkili hissediyorum ne oluyor da böyle hissediyoruz. Evet, bunun hikâyesini anlatmak için ruhsal yapının kombinasyonlarının biraz atomlarına inmek gerekir. Maddeyi bugün anlayabilmek için nasıl atom ve molekülün elektronların nötronların ve protonların yapısını anlamaya çalışıyorsak ruhsal yapı dediğimiz yapının da atomlardan başlayan bir gelişim süreci var.  Bu yapı henüz anne kucağın da iken organik bir bileşenden ibaret olan o muhteşem dizayn edilmiş küçük bebeklikten yavaş, yavaş ilk dışarıdan gelen dataların içselleştirilmesi ile başlıyor. Bu ne demektir. Bir bebek beden dediğimiz bir demir kafesinde yani vücut sınırlı deri ile kaplanmış olan vücudu dış dünyadan kendisini ayıran bir şey. Dış dünyadan içeriye bir demir kasa düşünürseniz beş tane deliği var. İçerinden dışarının haberdar olabilmesi içim beş tane delik yani beş tane duyusu var. Komple bir demir kasa bu deliklerden bir tanesi görme duyusu yani ışığın oyunları ikincisi tat duyusu üçüncüsü işitme dördüncüsü koku beşincisi tüm vücudumuzu kaplayan derini her milimetresinde binlerce reseptörün bulunduğu dış dünyayı algılayan sistem derimiz. Ağrıyı sıcağı soğuğu basıncı bunları ölçen milyarlarca reseptörün bulunduğu duyumuz derimiz. Dış dünya ile ilgili bilgilerimiz bu, bu beş tane deliğin verdiği bilgi iler bağlıdır ve bu deliklerin büyüklüğü sizin alma kapasitenizi belirliyor. Mesela gözlerimizdeki alma kapasitesiz belirli frekanstaki ışık şiddetini algılıyor. Onun dışındakileri yok kabul ederiz. Derimiz belirli ağırlık derecesindeki şeyleri hisseder ve onun dışındaki yok kabul ederiz. Keza diğer duyularımızda aynı şekilde. İşte bu duyularla insan dışarıdan haberdar olur. İşin ilginç tarafı bu beş duyu dediğimiz duyu bugün çok şükür elimiz ayağımız tutuyor görüyoruz anlıyoruz tat ama bunların hepsi algı olarak alındıktan sonra elektriksel bir enerjiye dönüştürülüyor. Kodlanmış elektriksel potansiyelde nöronlar dediğimiz sinir sistemi vasıtası ile bu beş duyudan alınan algılar beynimize kodlanmış elektriksel sitimuluslar halinde ulaşıyorlar. Bu elektriksel sitimuluslar daha sonra anlama ve kavrama merkezlerinin ortak hareketi ile a ben seni gördüm diyoruz bu ne demektir. Bir üç yedi bir üç yedi sekiz on bir nolu elektriksel sitimulus eşittir seni gördüm gibi. Tabi bu sonsuz sayıdaki kombinasyon inanılmaz sayıdaki elektriksel sitimulusların kombinasyonu ile oluşan bir şey ve biz bunun adına görme diyoruz. Kodlama diyoruz tat diyoruz. İşte insanoğlunun içinde ben ve öteki kavramları ile oluşan beynimizin gelişim düzeyine uygun dışarıdaki sistemin elektriksel kayıtları kayda başlıyor. Hatta anne rahminde başlıyor ama hiçbir anlamı yok. Bunun ışığın rengin tadın kokunun birbirinden ayırt edilmesi dahi mümkün değil. Bir müddet sonra bu beş duyudan gelen duyuların birbirinden farklı, farklı duyular olduğu beyin merkezinde ayrıştırılıyor. Bu ayrıştırılmadan sonra bunlar entegre ediliyor. Ve hafıza kayıtlarına alınıyor ve karşımızda annemiz varsa annemizi tanır hale gelir yani annemizin fotoğrafını içerideki hafıza kayıtlarına kaydedilmesi söz konusu oluyor. Biz annemizi annemiz olarak bilmeyiz zaten. Karşımızda bir canlı vardır. Canlıyı her gün gördüğümüz için ilk hafıza kaydına aldığımız şey odur. Bu bir bakıcı olabilir baba olabilir amca olabilir hatta hatta bir hayvan bakıyor olabilir. İşte bu ilk dışarıdan alınan inputlar hafıza kaydına kaydedildikten sonra sistem müthiş bir gelişmeyle dış dünyanın müthiş bir kopyasını beş duyu ile içeri nakşeder. Adım, adım gelişir çok, çok ilginç bir süreçtir. Yani biz buna dış dünyadaki dünyanın aynısını gözümüz kapattığımızda içeride varlığını aynı aksinin hissedilmesi yaşantılanması diyoruz nesne tasarımlarının içselleştirilmesi lazım. Nesne prezentasyonu yani dış dünyanın kopyasının içimizde olması. Evet, bu süreçte dış dünyayı içimize alırken bir anlam yüklü değil sadece beş duyuyu nötr olarak canlıları cansızları ayırt ediyoruz yakın olanları uzak olanları ayırt ediyoruz. Ve anne babanın direkt ve indirekt eğitim süreçleri ile hoş olanları ve hoş olmayanlar sevilecek ve sevilmeyecekler şeklinde bir sürü sınıflandırma peş peşe bize geliyor. İşte tam bu sırada bizim ne olduğumuzla ilgili bir süreç başlıyor kimliğimizin ilk çekirdeği. Şimdi ben sizlere bakıyorum ben sizleri beynime işliyorum nakşediyorum gözümü kapattığımda sizler benim karşımda yine duruyorsunuz varlığını devam ettiriyor sistem. Şu anda hepimiz gözümüzü kapattığımızda boğaz köprüsünün yerinde durduğunu hatırlayabiliriz ama bilmiyoruz ki şu anda boğaz köprüsü belki çöktü. Ama bizim nesne tasarımlarımızda bıraktığımız kayıttaki gibidir. Biz nu anda gerçeklikle düşünmeyiz zihnimizdeki tasarımların en son pause yaptığımız dondurduğumuz haliyle karar verir ve düşünürüz. İşte dış dünya ile ilgili algılamalarımız bu şekildedir. On yıldır görmediğimiz arkadaşımızın on yıl önceki hatırasıyla kaydı vardır aradan çok sular akmıştır ana biz on yıl önceki arkadaşımızı hatırlarız. Çok değişmiştir biz de o da. Ama en son hali ile karşılaştığımızda şaşırırız. Tuhaf oluruz. İşte dış dünyayı resmederken sizleri beynime ve ruhuma kazırken sizlerde aynı şekilde beni beyninizde algılıyorsunuz dinliyorsunuz sesimi görüntümü duygularımı hislerimi alma ya çalışıyorsunuz. Fakat ben sizleri ruhuma alırken aynı bebek annesini ve çevresini ruhuna alıyordu ama kendisini nasıl bir şey olduğu ile ilgili bir tasarımı yoktu. Peki, ben neyim şimdi sizin bir insan olduğunuzu canlı olduğunuzu burada sandalyelerin bulunduğunu anlıyorum idrak ediyorum pek ben neyim. Ben kendimi görmekten aciz bir varlığım hele bebeklik döneminde ne olduğumu bilemiyorum kendim hakkında nasıl bir tasarımım olduğuyla ilgi bir bilgimde yok. Ama şu anda ben kendi gözümü kapatınca ben ve sizlerde gözlerinizi kapatınca kendinizle ilgili nasıl bir şey olduğunuzla ilgili bir tasarımınız var. Evet, Doktor Tahir Bey konuşmacı olarak burada evet insanlar siz dinliyor. Kendimle ilgili kendimin nasıl bir varlık olduğuyla ilgili bir düşüncem var zihnimde bir tasarımım var. O tasarım gerçekleri uyabilir veya uymayabilir işte bu tasarım ilk ne zaman oluşuyor. İlk kendiliğimiz ne zaman oluştu. Bu ilk olarak altıncı hafta dolduktan sonra ilk bir yaşına kadar süren bir süreçte anneni bakışlarında oluşuyor. Şimdi ben burada kendimi yi hissediyorum biliyor musun sizler bana iyi bakıyorsunuz değerli bir insanmış gibi bakıyorsunuz ve kendimi bu bakışlarınız ve yüzlerinizdeki i fadeden değerli ve önemli hissediyorum. İşte annemde bana bu şekilde baktığı için ben kendi tasarımlarımın içerisinde dünyayı nakşederken onun içersinde ona bakan insan olarak kendimi de onun içinde oturtuyorum diyorum ki ben değerli ve önemli bir şeyim. Ne olduğumu bilmiyorum ama o yüzdeki bakış hele, hele annenin tapacakmış gibi bakması çocuğuna müthiş bir ilk çekirdek oluşturdu atom oluşturdu. Ben çok önemli bir şeyim olağan üstü bir şeyim inanılmaz bak. Anne dışarıdaki nesnelere insanlara hatta kocasına bana baktığı gibi bakmıyor. Hatta zaman, zaman onları azarlıyor kızıyor ama bana aman tanrım mucuk, mucuk diyor kucağına alıyor seviyor. İşte her insanın şanslı her insanın böyle bir annesi varsa ilk kendilik çekirdeği sağlam bir temel üzerine oturuyor. Fakat bu hayatın gerçekliği ile bağdaşmayan bir şey biz annemizin bu bakışlarının daha sonraki hayatımızda çevreden bekleriz aynı şekilde bizim çok önemli çok değerli hatta evrenin odak noktası olduğuyla ilgili kanaatimizi diğer insanlar tarafından desteklenmesini bekleriz. Ama bu böyle değildir bizde sıradan yedi milyar insandan bir tanesiyiz. Tarihsel süreç içerisinde milyarlarca, milyarlarca geçmiş olan insanlardan toz kadar özelliği olmayan zavallı biriyiz. Bunu kabullenemeyiz bunu kabullenmek için sistemin ikinci basamağının devreye girmesi gerekiyor anne zaman, zaman bu çocuğa kötü bakmalı ne zaman kötü bakar anne çocuğa altına çiş kaka yapmıştır uya aman tanrım doldurmuş yine altına o yüzdeki ifade pisliğe bakar gibi bir bakıştır. Çocuk bunu anlamlandıramaz ama tanrı ben ne kadar pis bir şeyim ne kadar kötü bir şeyim ve ikinci çekirdeğe kayar değersiz yetersiz dışlanmışlık çekirdeği. Peki, ben kendimi iyi hissediyorum şu anda ben gayet iyiyim ama aranızdan bir kısmı çıksa pek dilemem ama bana kötü, kötü bakmaya başlasalar ardından hakaret etseler kendimi kötü hissederim. Er olarak askerlik yaptım bedelli askerlik komutan bana kıyak geçti sevdi beni entelektüel sohbetler yaptık. Günün birinde vali çağırdı böyle bir masada vali sayın komutanımız eşleri ve kızları vardı. Altı yüz kişide yemekhanede subay er ve işçi vardı. Binbaşıyı çağırdı yemekte herkes durdu bende erlerle subayların arasında konmuş özel bir masada yemek yiyorum. Binbaşıyı çağırdı binbaşı geldi yüzbaşıyı çağırdı yüzbaşı geldi teğmeni çağırdı. Herkes bekliyor ne olacak diye teğmen geldi başçavuşu çağırdı başçavuş benim yanıma geldi komutanım seni istiyor dedi. Aramızda on metre var. Bütün bu sistem beni çağırmak içinmiş. Ne yapacakmış dedim kadınbudu köfte yiyordum boğazımda kadınbudu köfte duruyor yutamadım olayları seyrediyordum. Yuttum, karşısında selam duracaksın dedi. Bende gittim tam komutanın karşına selam durdum herkes altı yüz kişi durdu beni seyrediyor. Şimdi vali beyle sayın komutanımız konuşuyorlar duyuyorum iki metre önlerindeyim ardından hanımlarına dönüyorlar onlarla konuşuyorlar ardından kızlarına dönüyorlar onlarla konuşuyorlar tepeden aşağı beni söyle bir süzüyorlar. Üzerimde çuval gibi birer elbisesi kafam sıfır numara traş göbek ve şişko bir tip olarak orada kendimi çok iğrenç hissettim. İnsanlar öyle maymuna bakar gibi karşısına aldılar bir söz yok bir muhatap alınmıyorum niçin geldiğimi bilmiyorum. Muhtemelen benimle ilgili iyi şeylerde söylüyorlar. İşte doktor bey yazardır çizerdir vesairedir araştırmacıdır. Ama ben orada beş dakikada kendimi annemin bana pislik gibi baktığı dönemdeki gibi hissettim ve içimden çok büyük bir öfke kabardı şu masayı dağıt diye kendimi zor tuttum. İşte ne oldu orada o bakışlar beni böyle süzerek aşağılayarak yapılan bakışlar her ne kadar kendimi orada iyi hissetmeye çalışsam da kendimi tutmamı zorladı.  İşte içimizden iki tane kutbumuz var her zaman hayatın her döneminde olacak. Karşımızdaki insan bize değerli ve önemli gibi hissettirerek bakarsa kendimizi iyi hissederiz. Anne karnındaki kucağındaki o güzel dönemlere gideriz. Karşımızdaki insan bize aşağılayarak bakarsa ne kadar ayakta kalmaya çalışsak da kendimizi kötü hissederiz.  İşte ne kadar bunlardan sıyrılıp dışarıdaki bakışlardan sıyrılıp kendi kafamızı kendi işleyen kendi mihenk taşını kendi belirleyen kendi ayarını kendi veren birey olabildiğimizde işte o zaman olgun güçlü kendi içinde kendi, kendi yeterliliği ile doymuş bir birey haline gelmişizdir. İşte ilk dönemde bebekte bu hikâye bu şekilde cereyan ederken iyi ve kötü kendilik kavramları iki ayrı çekirdek olarak varlığını sürdürüyor ne zamana kadar dört beş altı yaşlarına kadar. Eğer sağlıklı bir ebeveyn varsa bir takım kızgınlıkların ve tepkilerin arkasında mantıksal bir yapı olduğunu ya yaramazlık yapmıştır ya kurallara uymamıştır ya da yeteri kadar fedakârlık yapmamıştır anlamında negatif bakışın arkasındaki bir mantığı kavradığında sistem entegre olup tek bir kimlik haline dönüşüyor. İşte bu kimliğin dönüşümünde biz dış dünya ile ilgili anlam arayışına giriyoruz ve o dönemde temel yapılarımızda bir yaşında başlayan bir şey var. Özerk olma kimse bize hükümran olmasın. Kimse biz yönetmesin ve yönlendirmesin. Bu, bu hepimizin temel ihtiyacı özgürlük çocuk. Çocuk bir yaşına girdimi yürümeye başladığı andan itibaren biraz benim elimi der. Bırak ben yürürüm. İşte bu esnada anne baba çocuğun bu bağımsızlık arayışlarını destekler onu olabilecek tehlikelerden çocuğu koruyarak onun var oluşuna izin verirse bağımsız ve özgür ilk bireyin ilk çekirdeğini atıyor. Yok, anne baba korkar veya çekinir veya bu çocuğun özerklik arayışını annenin iktidarına vurulmuş bir hançer olarak kabul edilirse anne bebeğin özgürleşmesini bloke edecektir ve çocuk özgürlük arayışlarından korkacaktır. Bağımsız iş yapabilme kapasitesini engelleyecektir. Otuz yıl sonra karşımıza geldiğinde bu arkadaşımız korkar ürkek yalnız başına iş yapamayan hep birilerinin onayını bekleyen bir yapı ile karşılaşıyoruz. Kaynak nerede bir ile üç yaş arasında annenin o çocuğa otomatik olarak doğuştan genetik olarak getirmiş olduğu özerk davranma isteğinin aile tarafından bozulmasıdır. Bir başka arkadaşımız bir ile üç yaş arasında o kadar kıymetli bir bebek ki o negatif tarafını anne hiç göstermiyor benim oğlum kızım tanrı bana bahşetmiş istediğini istediği şekilde yapar. Ben çok acılar çektim bu çocuğuma hiç acı çektirmeyeceğim diyor. Bir dediği iki edilmiyor. Gak dedikçe et guk dedikçe süt derler ya böyle bir ortamda büyütülüyor. Otuz yıl sonra bana geliyor diyor ki ya doktor bey benim hiç arkadaşım yok diyor hangi ortama girsem beni dışlıyorlar anlamıyorum. Ne yapıyor bu arkadaşımız densizliği ile kural tanımazlığı ile insan ilişkilerindeki empatiyi bilmezliği ile karşısındaki ile sınır koymazlığı ile her yerde her şeyi hak ettiğine inandığı için insanlar bir iki sabır gösteriyor üçüncüye kaçıyorlar. Sebebi ne annenin o sevgi ile örgüleştirmeye çalıştığı aman tanrım benim bir tanem canım hayatım dediği ve üzerine titrediği yavrusu hayatın gerçekliği karşısında tuzla buz olmuş doktor, doktor dolanıyor. Böyle bir yapı. Demek ki her şeyin bir süreci var zamanı var. Bu dönemde bizim tercihlerimiz var sosyal siyasal inanç değer yargıları. Zannetmeyin ki bunları siz kazandınız. Bunlar size direkt olarak bulunduğunuz ortamda empoze edilen şeylerdir daha sonra bu empoze edilen bilgileri siz aklileştirerek savunmak durumundasınız. Bu bir inanç değer yargıları eşyayı yorumlama şekliniz evreni yorumlama şekliniz iki dönemde netleşir. Birincisi iki üç yaş arasında bir yaşından sonra ikincisi ergenlik dediğimiz on üç yirmi yaş arasındadır. Bu ne demektir. Bu fiziksel bir iht iyaç aslında fizyolojik bir ihtiyaç psikolojik bir ihtiyaç ne derseniz deyin. Yani etrafta bulunan malzeme ile ne tür ilişki kuracağına karar vermek isteyen bir bebek bir kaosun içine düşer masa ne işe yarar sandalye ne işe yarar koltuk ne işe yarar tuvalet mutfak ne işe yarar bunlar yenilir mi içilir mi yutulur mu ne zaman hangi süreyle ne kadar iletişim kurulur. Bu kaostan bebeğin kurtulabilmesi için model olan etrafındaki anne ve babanın o eşya ile nasıl iletişim kurduğunu görür.  Eğer anne babanın tercihleri o eşya ile iletişim şeklinde özel bir model oluşturmuşsa o model çocuk tarafından içselleştiriliyor. Kişiliğinin temel yapısı oluyor. Ne demek kişiliğin temel yapısı bir masayla bir sandalyeyle yani dışarıdaki herhangi bir nesneyle diğer bir insanla iletişim şekli on iki tane kalıp altındadır. Dünyadaki bütün yedi milyar insanı şuraya toplayalım bir nesnele diğer bir insanla ortalama ilişki şeklini on iki tane gruba kümeye ayırabiliriz. Bunun alt kümleri olabilir ama bu on iki küme nedir. Anne ve babanın birbirleri ile ilişki şeklini veya gelen misafirlere veya yakınlarla ilişki şekilleri çocuk tarafından içselleştirilmesidir. Yani kişiliğin ilk oluşum sürecidir. Böyle çok guru duyduğumuz kişiliğimiz var ya hepimizin kendin beğendiği. Goethe’nin dediği gibi yav bu Allah ne kadar adaletsiz demiş kızmış, kızmış daha sonra şehre dolanmaya çıkmış insanların kimi aptal kimi ahmak kimi başarılı kimi becerikli kimi beceriksiz ya siz kendinizden ve aklınızdan memnun musunuz demiş insanlara çok memnunuz demişler bir daha dünyaya gelsek kendi aklımızı isterdik dönmüş yukarıya ya rabbi ne kadar adil davranmışsın sen. Evet, herkesin kendi tasarımı kendi için müthiştir. Başkalarının gözünde alçak ya da yüksektir. Bu on iki kişilik örüntülemesi birincisi paranoid yapı şüpheci anne babanın çocuğu şüpheci olacaktır. Güvensiz olacaktır. Pencereye güvensiz yaklaşıyor kapıya güvensiz yaklaşıyor gelen insana güvensiz yaklaşıyor tüm mimik jest ve davranış hareket duygu sezgi hep bunu veriyor çocuğa ve çocuk bu oluyor. şizoid yalnız başına yaşamayı tercih eden insan sosyal ilişkileri yok izole bir hayat asosyal yapı. Çocuk bunu öğreniyor ve bakıyorsunuz sınıfta yalnız başına duran bir çocuk. Okullara giderin bazen ilkokulların kenarından bakarım çocuklar cıvıl, cıvıl ama aralarından bir kaç tanesi kendi aralarında yalnız başına dururlar onlar gruptan hoşlanmazlar tek başlarına bulunmak onları rahatlatır. Çünkü anne babaları da öyledir. Üçüncü grup şizotipal nesnelerin elle tutulur gözle görülür beş duyu ile algılanır bir ortamda olduğunu bilen bir yapı ailede bir problem yoktur ama aile bir takım ruhsal varlıklardan bahsediyor büyü diyor sihir diyor nazardır cinlerdir perilerdir cadılardır. Çocuk masa da ve şu ortamda bulunan varlıkların ötesinde bir takım garip varlıkların onun hayatına müdahil olabileceği şeklinde bir ortamda yetişir ve ondan korunmak içinde bir takım anne babanın garip davranışlarını izliyor. Nedir tütsüleme kurşun dökme muskalar yazdırma bir takım ritüelleri yerine getirme ve çocuk bunlarla korunduğunu kabul ediyor. Amerika’da da var Japonya’da da var Türkiye de, de var herkesin kendi inançlarına ve kültürel atmosferine uygun olarak ama tablo aynı her yerde şizotipal acayip insanlar. İkinci grupta narsistik bencil sadece kendini beğenmiş kendine tapınan insan tipi ya annenin çocuğum bu şekilde kutsaması veya aile bireylerinin model olarak narsis yapı içersinde bulunması. Her şeyi hak etmişlik duygusu içinde bulunması. Anti sosyal vicdanı yok haz var hazzı tatmin için polise yakalanmadan devlete yakalanmadan her şey mubah. Anne baba böyle birini tercih ediyor. Oğlum diyor bugün iyi gasp yapabildin mi pazaryerinden iyi cüzdan yürütebildin mi? eğer polise yakalanmadan yürüttü ise evde kutlama yapılıyor şişeler açılıyor. Böyle bir hayat. Anti sosyal yapı psikopat dediğimiz yapı, genellikle cezaevlerinde bunlar çünkü. Diğer bir yapıda borderline biraz önce kendini iyi ve kötü hisseden yapının dört beş yaşlarında sistemin kapanmaması yarım kalması hayat boyunca hep kendini dışarıdan aynalandığında iyi hissettiğinde iyi kötü bakışları olduğunda kendini kötü hisseden insan. İyi olduğu zaman müthiş iyi kötü olduğu zaman müthiş kötü. histironik yüzeysel duyguları var anne baba yüzeysel derinliğine ilişkiler kuramıyor. Kahkahaları yüzeysel ağlaması yüzeysel insan ilişkilerinde bir sığlık var. Derinliğine bir ilişki derinliğine bir dostluk kurma becerisi yok anne babanın çocukta onları modellediği için diğer insanlarla ilişkilerinde hep yüzeysel ilişki içerisinde şurada sizine köpeğiniz öldü diye arkasını döner beş dakika sonra kahkahalardan kırılır. Şurada sizin annenizin ölümüne çocuğunuzun ölümüne sizden daha fazla kahrolduğunu söyler köşeyi döner dönmez bir başkasının anlattığı fıkraya kahkahalarla güler. Onun için gayet doğaldır. Değişkendir. Diğer bir kişilik örüntüsü bağımlı kişilik anne baba birbirine bağımlı, bağımlı birbirlerinden ayrı hareket edemiyorlar. Çocukta hayatta hep birilerine bağımlı olma mecburiyeti hissediyor. Çekimser kişilik nane baba çekimser korkak ürkek çocuk çekimser oluyor.  Anne baba mükemmelci obsesif kumpulsif ayrıntıcı mükemmelci kurallar müthiş. Evet, içeriye girdiği andan itibaren şu çizgiyi geçemezsin ayakkabı şurada çıkarılacak manto ceket buraya asılacak. Eller yıkandıktan sonra içeriye gireceksin hiç bir yerde toz yok her şey simetrik böyle bir yerde çocuk mükemmelci obsesif kumpulsif olacak yani duygular mühim değil kuralları yap yeter. Kuralların çocuğu. Pasif agresif tepki gösterecek ama pasif duruyor. Gandi yöntemi self defeating başkaları için kendini heder ve kurban ediyor ama kendi için hiç bir şey yapmıyor bunlar ana kişili örüntülerinin çocuk tarafından modellenmesidir. Çocuk bu modelleri aldıktan sonra nesne ile ilişkisi kolaylaşır. Çocuk artık anlam kazanmıştır.  Artık neye nasıl davranacağı bellidir kaostan kurtulmuştur. Ne zamana kadar ergenlik dönemine kadar. On üç yaşına geldi çocuk kıyamet kopar. On iki on üç yaşlarında kıyamet kopar ne olur. Her şey patlar bir kere hormonal yapı bir anda değişir. Vücudun fiziği değişir zihnimizde kendilik tasarımı on iki yaşında on üç yaşında küçük bir çocuk yaramaz afacan ne derseniz.  Ama bu iki yılda boy atmış diğer insanlar adam gibi bakıyorlar. eşşek kadar adam olmuşsun utanmıyor musun böyle gitmeye. Ya ben daha çocuğum ama fark ediyor ki içerdeki tasarımıyla dışarıdaki insanların bakışları farklılaşmış boy atmış vücudu büyümüş semboller seks karakterleri çıkmaya başlamış hanım kızımız göğüsleri olmaya başlamış delikanlının hafif sivilceleri tüyleri çıkmaya başlamış. Ve insanlar bunun farkında oluveriyorlar ama o buna hazır değil ki her şey yıkılıyor işte bu dönemde hormonal pompalamayla beraber cinsel duygular ve cinsel yapı aktifleşiyor. Karşı cins önem arz ediyor. İşte bu dönemde bir yaşındaki çocuğun isyanı gibi ikinci bir isyan hakkı tanınıyor. Oğlum kızım dünyayı tanıdın bilgilerin yeterli artık yeniden kendini istediğin gibi inşaa edip yapılandırabilirsin. Sana ikinci bir fırsat tanıyoruz. Yaş on iki on üç. On iki on üç yaşlarında çocukların yaptıkları ilk şey ebeveynlerine isyan etmektir. Aynı bir yaşında olduğu gibi.  Bırak benim hayatıma girme karışma benim hayatıma dünyanın en iyi anne babası olsanız o dönem isyan dönemidir. Çünkü yapı böyle bir epigenetik açılım gösteriyor. Ben tek ve özerk olmak istiyorum. Tamam, beni büyüttünüz yetiştirdiniz yedirdiniz içirdiniz ama gölgenizi istemiyorum üzerimde çekin ellerinizi utanıyorum sizden. Anne babalar bana geliy orlar yav bir dediğini iki etmiyoruz odasında her şeyi var inan ki canımızdan kıymetli ama bir aksileşti bir tersleşti biz bir diyoruz o iki diyor biz iki diyoruz o bir diyor. Olmaz böyle bir şey. yav doktor bey dışarıda soğuk hava dışarıda yağmur yağıyor. Oğlum şu montunu giy kızım şu kabanını giy. Tam giyerken çıkarıp yere vurup çıkıyor olmaz ki böyle şey. Ne yapıyor aslında delikanlının hanım kızın tek bir derdi var. Kimsenin üzerinde iktidar gölgesi olmadan hayatını kendi belirleyebildiğini kendine ispat etmeye çalışıyor. Kontrol ettikleri her şey çocuğun tepki göstermek zorunda olduğu datadır. Kontrol etmek istemedikleri şeyle çocuk ilgilenmez. Bakar hangi alanlarda benim üzerimde kontrol var. Ders çalışmamı ders çalışmaz gelme saatimi geç gelir uykudan uyanma saatimi geç uyanır. Yatma saatimi geç yatar neyse sizin istediğiniz onun tersini yapabilme gücü bulacak ki. Hayatı size rağmen ayrı bir varlık olarak sürdürebileceğine olan yetisi ve inancı pekişsin. İşte bu dönemde anne babalar olgun bir şekilde karşılasalar daha büyük şeylerden koruyacak şekilde takip eder ama onun özgürlük alanını ona bırakırlarsa bu dönem sesiz ve sakin atlatılır. Bu dönem çocuğun ebeveyne karşı tepkisellik dönemidir. Kimlik dediğimiz şey kişilik dediğimiz şey veya değer yargıları dediğimiz şey anne ve babanın dediğinin tersini yapmaktır. Anne babayı gıcık etmek için onun inandığı değer verdiğinin tersine sahip olmaktır. Burada çocuk rol denemeleri yapar. Henüz ne olduğunu kendi bilmemekte ama bir çepere ihtiyaç var bir kimliğe ihtiyaç var. İşte kimliğin oluşum evresi bu on üç ile yirmi yaş arasında bir, bir sıvı düşünelim sıvı içine koyduğu nesne tasarımları o güne kadar getirdiği tüm tecrübeler. Onu bir kaba koyacak bu kap farklı kaplardır şişe yani kimlik şekillenmesi ben neyim diye kendini tanımlarken kendini tanımlayacağı bir kaba ihtiyaç vardır. Ben özgürlükçüyüm ben hümanistim ve yardımseverim mütevazıyim ben hayvanlara aşığım ben doğa dostuyum ben milliyetçiyim ben dinciyim neyse onun bir çepere ihtiyacı vardır. Bu çeper evreni anlamlandırmada onun işini çok kolaylaştıracaktır. Bu dönemlerde çocuklar hem ailelerinden aykırı düşünmek hem de rol denemeleriyle toplumun kabul edebileceği bir rolü başarmak o rolün kalıcılığını temin etmek hem de dünyayı anlamlandıracağı bir dünya görüşüne sahip olmaktır. Her toplumda bu dönem bu şekilde olmaktadır. İşte biz bu dönemimizde anne babamız ve etrafımızdaki bireyler ve insanlar bizi çok sakin dinleyebiliyor değer veriyor bir fikrimiz tartışmaya açabiliyor yargılamıyor işte o zaman biz hissediyoruz ki biz bir değeriz biz bir bireyiz. Cidden alay edilmeden dalga geçilmeden aynı diğer insanlara yapıldığı gibi kendisine bir muamele yapılıyor. İşte bu değer olma birey olma özerk olma duygusu yavaş, yavaş içselleşiyor. O dönemce çocuk rol denemelerinde kendini tanımlayacak futbolcudur çalışkan öğrencidir resim yapandır müzisyendir iyi koşandır temizdir tertiplidir yaramazdır afacandır kahramandır sinemadan anlayandır doktor olacak olandır mühendis olacak olandır avukat olacak olandır ticaret yapacak olandır. Ne yapıyor bir sürü rolleri deniyor. Bu dönemlerde on beş gün sürer bir hafta sürer bazen bir gün sürer. Ben bu dönemde bir saz merakım olmuştu gitmiştim harçlığımla bir saz almıştım. Böyle acayip saz çalacaktım. Kucağıma aldım sazı fakat öyle sazın tellerine vuruyorum ama o radyodaki gibi çıkmıyor ses ben hemen çıkacak zannediyordum bir iki uğraştıktan sonra yarım saat sonra o işin bana göre olmadığını anladım. Baştan tabi aileniz panikliyor on iki on üç yaşında bir delikanlı sazcı mı olacak yani doktor olmasını mühendis olmasını beklerken anne baba şekil vermeye çalışıyor. Belki üzerime baskı kurup sakın haa saz çalmayacaksın deselerdi bugün iyi bir saz üstadı olabilirdim. Böyle bir rol işte böyle rollerden birtakım rollerden toplum tarafından onaylanıp değerli bulunup ta takdir edilirse bu rol kalıcı bir role dönüşüyor. O bizim kimliğimizin ana ekseni oluyor. Bu mana da eğer akıllı bir ebeveyn isek çocukta hangi rolün kalıcı olmasını istiyorsak bütün stratejilerimizi onun üzerine yapabiliriz yani olumlu pekiştireçler. Ona saygı duyma aman tanrım müthiş yapıyorsun istemediğimiz şekli ilgili olarak ta belki eh idare eder dersek o rolden çocuk veya çevre vazgeçirmeyi temin ediyor. İşte bu yapılar on üç yirmi yaş arasında kimlik ve kişiliği bu harmanlanması kendine ait bir tarz çıkarıyor. O yaşa kadar anne babanın sentezi veya kopyası olan yapı anne babanın haricinde öğretmenler idol edindiği insanlar arkadaşlardan almış olduğu rol örneklerinden rol fragmanlarından onları güzel bir teknede hamur gibi yoğurup kendine has bir hamur inşaa ediyor. Bir kek yapıyor, bir kumaş dokuyor. Artık onun kimliği diğerlerinden farklıdır. Ama içine girdiğimizde hep başkalarından alınmış parçalardan oluştuğunu görürsünüz. İşte bu, bu kimlik yapı kendi içinde dengeli ise kendi içinde sağlıklı ise kendi içinde sağlıklı ve rasyonel ve reel yapılar içeriyorsa toplumsal ilişkilerinde nesne ilişkilerinde doygun dingin huzurlu barışık üretken ve sevecen bir yapıyı ortaya çıkartıyor. Tabi kimlik dediğimiz şey veya kendimizi tanımladığımız şey her zaman bu şekilde mümkün olamamakta. Tek bir eksenin etrafında kendilik tasarımlarımız bebeklikten itibaren her dönemde ayrı, ayrı CD ler gibi farklı kimlik parçalarımız var. Şimdi beş yaşındaki on yaşındaki on beş yaşındaki yirmi yaşındaki hallerimizi düşünecek olursak her birinde kendimiz ayrı insanlardır algılarımız ayrıdır. Hep biz bir değişim geçiriyoruz. Bir süreç geçiriyoruz. İşte bu süreç ilerlerken zaman, zaman sürecin takılmaya uğradığı dönemler vardır. Yani travmalar ve kayıplar dışlanmalar ve aşağılanmalar cinsel tacizler ölümler hastalanmalar sakat kalmalar fiziksel yapımızın bir kısmını kaybetme aşırı korkular bu dönemde cılız yapımız kimliğimiz olaylara karşı kendisini korumaktan aciz bugünkü yetilerle donatılmış değil bu anlamda kendine ait bir tedavi edici takım stratejiler kuruyor. Mesela kendisini değersiz hisseden bir çocuk arkadaşları tarafından dışlanmış kendini kötü hissediyor eve geliyor anne baba istediği bir takım şeyleri almamış ve kendinin önemli bir şey olduğunu hissetmek istiyor evde. Ne yapıyor çocuk önce yaramazlık yapıyor bağırıyor çağırıyor ağlıyor. Eğer bağırması çağırması ağlaması fayda ederse yani istediği sonuca ulaşırsa bu yapı çocukta kimlik fragmanı olarak ego yapısı olarak kalıcı hale dönüşüyor. Kendini iyi hissetmenin yolu ondan sonraki dönemde müdürden bir şey isteyecek ama kavga çıkararak istiyor. Eşinden bir şey isteyecek her seferinde kavga çıkarıyor. Kaynağına indiğiniz zaman çocukluk döneminde ebeveynle ilişkilerinde kendi taleplerini bağırarak çağırarak yerine getirilmiş bir sistem orada aktifleşiyor. Veyahut ta bir başka çocuk eve geliyor anne babasına bağırarak dileklerini yerine getiremiyor, ama küsüyor odasına çekiliyor çıkmıyor yemek yemiyor annesi buna çok üzülüyor ve çocuğun odasına gidiyor ve onu pışpışlamaya çalışıyor diyor ki aman oğlum aman evladım kızım hadi canım hayatım babana bakma hallolacak tamam alınacak diye onun gönlünü yaparak yemeğin başına getirmeye çalışıyor. Bu çocuk ne öğreniyor kendini kötü hissettiği zamanlar küs sen olur mu. Olur, mu ya olur. Bir hanım arkadaşımız bana geldi kimse bana değer vermiyor dedi neden değer vermiyor dedim herkes yemeğe gidiyor bunlar çok üst seviyedeki zeki arkadaşlarımızın çalıştığı bir iş alanı bilgisayar alanında programcılık alanında ben arkadaşlar küstüm onlarla yemeğe inmedi m. Peki, onlar gelip benim gönlüme olmadı. Ve ben bir haftadır yemeğe inmiyorum hepsi Allahın belası pislikler ve bir gün ablacığım git masada oturan Ayşe Hanım var ya Ayşe ben bir haftadır yemeğe inmiyorum fark ettin mi?  diye bir sor bakalım sen benden nefret ediyor musun diye bir sor bakalım nasıl sorarım aman tanrım biliyorum kesin. Sen sor bu senin tedavi reçeten. Ertesi gün gitti sordu Ayşe şöyle cevap verdi. Ya pek farkında değilim sen yemeğe inmedin mi? inmedim niye inmedin peki ama çağırmadınız ki ama sen başını bilgisayardan kaldırmıyorsun ki işi vardır diye şey yapmak istemedik seni sıkıntıya sokmak istemedim. Kızımız hep çağırılan olduğu için arkadaşlarından da böyle çağrılan olmayı bekliyor. İlk defa bizim böyle gerçeği öğrenmek konusundaki cesaretlendirmemiz sonucunda kullandığı telafi edici stratejinin ne kadar hatalı ve yanlış olduğunu arkadaşınla sevişmek istiyorsan direkt olarak duygularını ifade edersin. Ayşe Ali Fatma ben seni seviyorum. Dağıldım unuttum ne söyleyeceğimi suçluluk duygusu. Hadi biri hatırlatsın bana nerede kalmıştık. Çocuk, çocuk küsme reaksiyonuna sokuyor ve bizim hanım kızımızda o, o annesinden babasından öğrendiği her zaman pışpışlandığı stratejiyi orada uygulamaya çalışıyor. Ama o insanlar anne babası değil onun ne hissettiğini bilmiyorlar. Bu arkadaşlar onu çok seviyorlar ama o arkadaşlar o kadar heyula sistemler kurdu ki kafasında onlar onu sevmiyorlar ve yemeğe çağırmıyorlar dediği buydu. İşte bizim bu telefi edici strateji dediğimiz strateji çocukluk döneminden kalan ego parçalarımız bugünkü insan ilişkilerimizi belirliyor. Biz ve ötekiler kavramı aileler içerinde böyle bir kavram oluşturulmuş. Biz biziz onlar, onlar biz buradayız onlar gavurlar biz buyuz siz şusunuz ne oldu hep kategorizasyon yaklaşımıyla bir sistem öğreniyor.  Şimdi ben grup terapilerinde arkadaşları alıyorum şimdi grup terapisinde on beş arkadaş oturuyoruz ilk grubumuzda ne hissediyorsun diğerleri ile ilgili duygularını söyler misin diye arkadaşın biri yav bu arkadaşımız zengine benziyor işte filan marka gömlek var yav bunun ayakkabıları çok fakirce ya bu, bu araba modeli gayet iyi bakıyorum bu arkadaşın gözünde dünya fakir ve zenginler kategorisi var. Çünkü ailede böyle bir kategorizasyon işlemiş. Diğer bir arkadaşımız bunu anlayamıyor sen nasıl gömleğinin markasına bakarsın falan diyor sen hangi fakülteyi bitirdin diyor. Siz bir ilkokul mezunu gibi gördüm ama siz doktora yapmışsınız hayret diyor beni şaşırttınız. Bu arkadaşıma bakıyorsunuz diğerlerinin eğitim seviyeleriyle ilintili değer insanlar kategorize etmiş. Diğeri bakıyor siz diyor herhalde çok günahkâr birisiniz diyor bu arkadaşımız çok dindar diyor yüzü falan çok temiz bakıyorum dindar ve dinsizlik spekturumunda bizler ve ötekiler diye bir başka arkadaşım grup arasında yani siz hangi siyasi görüştesiniz diyor. Ağabey ben anladım zaten bizdensin sen diyor. Siyasal yapılanma ne oldu aslında baktığımız zaman insanlar dünyaya anlam yüklerken böyle at gözlüğü gibi şemalarla bakıyorlar. O kadar çok şey kaçırıyorlar ki bakarken hâlbuki bunlar sadece insanın vasıflarından kimlik parçalarından bir tanesi kendini tanımlayacağı özelliklerden bir tanesi orada ailesinin kendine entegre etmiş olduğu bizler ve ötekiler kavramını onun dünyayı anlamlandırmak için ana ölçüsü olmuş insanı bütün olarak algılayıp ta insanı insan olarak değerlendirip yaklaşım tarzı maalesef o arkadaşımızda olmuyor. Olmayınca ne oluyor dünyanın büyük bir kısmı tuk aka konuşulabilecek ve iletişim kurulabilecek çok az insan var. Kendine kısır bir dünya oluşturuyor. Hâlbuki insan olarak hepimizin duyguları düşünceleri öfkeleri kızgınlıklar beklentileri cinsellikleri aynı doğudan batıya hiçbir farkı yok. Amerikalısından Türkiyelisinden İranlısına Japon’una İngiliz’ine hepimiz aynı mekanizmaların sistemin ürünüyüz. Bu sistemde biz kendimizi bir kabın içine koyup isimlendirebilmemiz için kimlik olarak bir şeye ihtiyaç duyuyoruz. Bu da doğal bir süreçtir. Bu bu farklılaşarak özerkleşerek kendimizi birey olmanın birey hissetmenin temel yapısıdır. Şimdi tabi bu, bu yapılar entegre bir şekilde kimlikte olursa ki onun doğal süreçleri var. Erişkinliğe girene kadar sıfır iki yaş arasında o ebeveynin sağlıklı olduğunun dengeli olduğunun geniş bir vizyonu olduğunun çocuğun o dönemlerindeki ihtiyaçlarının anne baba olarak karşılayabildiği ile ilgili temel bilgiler var böyle bir süreçte çok entegre çok sağlıklı bir kimlik gelişiyor. Bu insan hep kendisiyle barışık çevresiyle barışık pozitif bir insan üretken bir insan. Olumsuzluklar olsa ona katlanabilecek kadar olgun bir yapısı var yani hüzün yaşayabilen kayıpları karşısında yasını yaşayıp bunu kabullenebilen bilen felaketlere hazır bir insan başarıya da başarısızlığa da bu insan için aynı derece ehemmiyete sahip çünkü onun için mühim olan gayret kar olmak gereğini yapmak hedefe yönelmek ama bir de var bu yapılarda patolojik süreçler işlemiş biraz önce anlattığımız küsme olayında bağırarak ağlayarak taleplerini yerine getirme olayında veya işte cinsel taciz olayı veya şiddete maruz kalmış. Geliyor bir delikanlı şiddete muhatap olmuş ne yapmış amcası dayısı tarafından cinsel tacize muhatap olmuş ergenliğe girer girmez veya daha ergenlikten önce agresörle özdeşleşme dediğimiz savunma düzeneği perspektifinde o saldırganın.   Ruh dünyasında yaptığı tahribatı hazmede bilmek için kendini saldırganla özdeşleştiriyor ve saldırgan oluyor. Kendisi ne yapıyor kardeşine tacizde bulunuyor kuzenine tacizde bulunuyor. Hep hep hayatı travmayı yenebilmek için tacizci bir insan olmak zorunda kalıyor. Ne oldu ruhun bir tarafındaki fragman takıldı o dönemde kendini korumak için yapılmış olan bir tedavi stratejisi tüm hayatında bir kabul olarak tüm hayatını negatif etkileyen bir sürece dönüşmüş oluyor.  Bu, bu yapılar dünyayı anlamlandırma yapılarımız daha sonra her bir yaşta her bilgide her vizyon genişlemesinde değişir değiştikçe dünkü ben ile bugünkü ben aynı değildir. Dünkü değer yargılarımızla bugünkü değer yargılarımız aynı değildir. Dünkü inandığımız inançlarımızla bugünkü inandığımız inançlarımız asla aynı değildir. Sabah inandığımız tanrıyla akşam inandığımız tanrı farklıdır. Ne kadar tecrübemiz ve dağarcığımız gelişirse algılamamız ve anlamlandırmamız da o derece değişir ve genişler ve zenginleşir. İşte bu mana da baktığımızda ben hukuk gibi suç gibi kavramlarda düşünüyorum zaman, zaman adam katil olmuş kasta yönelik olarak suç işlemiş tutuklamışsımız siz müebbet hapsi cezası vermişsiniz. On yıl kalmış cezaevinde o insan o kadar değişime uğramış ki o insan o kadar farklı bir yapı olmuş ki o ego sistemi tamamen farklı bir insan sadece on yıl önceki hücreleri taşıyor. Acaba cezalandırdığımız kim burada cezalandırdığımız on yıl önce suçu işleyen mi on yıl sonra pişmanlık duyup çok farklı bir kimlik örüntüsü içinde olan yapı mı? Bir sonrakini cezalandırmak ne kadar adil bir şey. Şimdi bu ego yapılarımız farklı yerlerde farklı aktivasyonlar gösterecek. Biz kendimiz bütün hissederiz ama çoğu zaman böyle bir yapımız yok. Bir mühendis arkadaşın terapisini sürdürüyorum kişilik analizini yapıyorum çok heyecanlı çok zeki süper bir arkadaşımız.  A olayını anlatıyor a olayında dataları işlerken mükemmel muhteşem bir akli yetenekle sonuca gidiyor fakat aynı arkadaşımız b olayını işlerken bu sefer önceki olayda işlemiş olduğu verilerin tam tersine yönde kabullenmelerle başka bir sonuca gidiyor. Yani kişiliğin ihtiyaçları nerede ve ne şekilde tezahür ederse bütün sistemi ona uygun çal ıştırır hale getiriyor. A olayında sistem farklı çalışıyor b olayında sistem farklı çalışıyor c olayında ve bunların birbirlerinden farklı çalıştığını göremeyecek kadar sistemi kilitliyor. Bizi buna insanın hayatta var olabilmesi için gerektiğinde kendini aldatabilmesi kendini kandırabilmesi farklı ego statelerin aktifleşmesi diyoruz. Tabi böyle bir yapı o anda göreceli olarak sistemin işlemesini kolaylaştırırken bir taraftan da çeşitli sorunların oluşumuna zemin hazırlıyorlar. Biz biziz derken şu anda kendimizi kendimiz hissederken burada bizi dinlerken bir kendilik tasarımımız var. Acaba bu kendilik tasarımımız hep devamlı mı hep aynı mı: dışarıya çıktığımızda caddede gezerken bir arkadaşımızla konuşurken işyerinde çalışırken on yıl önceki bir arkadaşımız ile görüşürken aynı kimlik yapılarımı egemen oluyor. Çoğu zaman hayır. Zihnimizde ego stateler dediğimiz farklı olaylalar karşı farklı yaşantılar hissettiğimiz experiencelarda yaptığımız kimlik ve kişilik örgütlenmeleri var. Bu kimlik ve kişilik örgütlenmeleri karşıdaki sistemin indüklemesine göre bir aktifleşir. Bunlar tamamen birbirine zıtta olabilir.  Ama biz kendimizi hep aynı insan gibi hissederiz. Eğer bu sistemde bir ayrışma ego stateler birbirinden çok, çok uzak özelliklere sahipse bir insanın beyninde birkaç tane ayrı kimlik ayrı, ayrı yaşayabilmektedir. Biz buna çoğul kişilik diyoruz. Rahibe olanlar içinde katil olanlar var çalışkan olan tembel olan var sizin dışarıdan gözlemlediğiniz bir kimlik işte cadde de bir esnaf alışveriş yapıyor çok hoş bir arkadaşımız hoş geldin diyor beş gittin diyor ama bu arkadaşımız içinde ikinci bir kimlik parçası aktifleşiyor. Bu insan o dönemlerde cinayet işliyor. Cinayet işledikten sonra kimlik değişiyor öbür kimliğe. Öbür kimlik cinayet işlediğinden habersiz mesela biz bunları sık, sık hafif düzeyde olanları arkadaşlar arasında hepimizde olabilir.  Bu ya zaman, zaman eve geldiğimizde ne zaman alındığını hatırlayamadığımız eşyalar oluyor.  Eşya alınmış eve biblo alınmış bir eşya alınmış fakat kim aldı bunu diyorsun.  Alan sizsiniz farklı bir ego parçası ile onu almış getirmişsiniz haberiniz yok. Daha basit bir soru yolculukta giderken bir an on km. yirmi km. geçtiniz ama hatırlamıyorsunuz.  A ne zaman geçmişim. Dalıp gittiğiniz dönemlerde farklı bir ego state parçası aktifleşmiştir. İşte bunlar fragmanlardır. Küçük kayıtlardır.  Biz bunun büyük bir sistemde oluşumuna çoğul kişilik özelliği diyoruz. Biz bunları hipnotik trans altında ayrı, ayrı kimlik parçaları ile konuşuyoruz. Bir onları kontrol eden ayrı bir kişilik var onlar birbirleri ile kavga ediyor. Birbirleri ile neden kavga ediyorlar. Her bire olayın içinde kendini korumaya almış ego parçaları aslında travmaya karşı öfkeye karşı kızgınlığa karşı acaba biz kimlik ve kişilik derken hangi parçayı kast ediyoruz.  Biz hangisiyiz. Şimdi o fragmanların aktifleşmesi için şimdi ben bir arkadaşımı karşıma alıp da analiz yaptığımda incelediğimde birbirine tezat bir sürü kimlik özellikleri çıkıyor. Bu arkadaş bunların hangisi biz hangisiyiz. Nedir zaman, zaman grupsal dayanışma ve grupsal etkinliğin içerisinde aktifleşen kimlik parçalarımız var zaman, zaman sevgilimizle iletişim içerisinde olurken ki kimlik parçalarımız var. Zaman, zaman yalnız başımıza kaldığımızda oluşan kimlik parçalarımız var ve bunlar birbirinden ayrı, ayrı daireler halinde ayrılmış eğer o kimlik parçaları birbirinden haberdar ve birbirlerine fazla tezat değilse işte ben zaman, zaman öfkelenirim zaman, zaman kızarım zaman, zaman şu olaya böyle bakarım ya benim damarıma basma benim böyle bir damarımda var derken farklı kimlik parçalarının şeyinden bahsediyoruz özelliğinden bahsediyoruz. Ve o parçalarımız hayatı bize kolaylaştırmak için edindiğimiz tecrübeler sonucunda kalan şemalarımız tablolarımız.  Bunlar birbirinden kopuk olduğu zaman biri diğerinden habersiz yaşıyor zihnimizde. Peki, insan ne nasıl karar veriyor nasıl oluşuyor. İşte tüm bu birikimlerin sonucunda yaşantıların sonucunda kendimizi kendimiz gibi hissettirten yapılar var. Bu yapılardan merkezi olan yapı var.  Bir den onun altında ondan farklı özellikleri hususiyetleri olaylarla bakış tarzı farklı olan kimlik parçalarımız var.  Bir de yaşlara göre kategorize edeceğimiz beş yaşında on yaşında yirmi yaşında ayrı kimlik parçalarımız var. O dönemin kimlikleri. Bazı olaylarda regrese oluruz. Yani kimliğimiz geriler beş yaşındaki on yaşındaki insan o günkü kimliğimizle davranabiliriz.  Yani bugünkü gücümüz stratejimiz bu olayla baş etmeye yetmez. On yıl önceki davranış şeklimiz bir anda ortaya çıkar. Bunların hepsi hafıza kayıtlarında sistematize olarak mevcut.  İşte bu kişilik gelişimi kişilik izahı var oluş şekli temel bir ihtiyaç bu temel ihtiyaca kendimizi tanımlama insanın bunu özgürce tanımlayabiliyorsak özgürce kendimizi ifade edebiliyorsak paylaşabiliyorsak ve bu kimlik parçalarındaki entegrasyon birleşmiş hoş birbirine tezat olmayan özellikler içeriyor aynı bir saatin içindeki dişlilerin ahenkli bir şekilde birlikte dönmesi gibi kimlik parçalarımız birbiri ile uyumlu ve ahenkli dönüyorsa sağlıklı bir kişilikten ve kimlikten bahsediyoruz. İçeriği hiç önemli değil bunun. Şu bu olarak meslek olarak meşrep olarak inanç olarak değer yargıları olarak bular içerik. İçerik hiç önemli değil. Sistemin sağlıklı çalışması sağlıklı çalışmıyorsa siz ne koyarsanız koyun hangi inancı koyarsanız koyun hangi değer yargısını koyarsanız koyun sistem bozuk çalışır. Hepsinde huzursuzluk çıkar. Bilmem anlatabiliyor muyum? Siz e5 e6 yollarını ulaşıma açık tutamıyorsanız dünyanın en iyi arabaları koyun en kötü arabaları koyun gitmez. Problem odur.  İşte kişilik yapısı dediğimiz bizim terapide hastalarımıza veya arkadaşlarımıza ulaştığımız şey getirdikleri acılar ve değer yargıları değildir. Onlarla hiç ilgilenmeyiz onlar onun özellikleridir. Problem onlarda değildir.  O sistemi çalıştıran ana yapılar sağlıklı mı ona bakıyoruz. Sağlıklı düşünebiliyor mu sağlıklı algılayabiliyor mu sağlıklı yorumlayabiliyor mu dataları hepsini değerlendirebiliyor mu? Yoksa kafasındaki o hatalı şablonları hatalı şemalara uydurmaya mı çalışıyor. Kendi içinde farklı kişilik örüntüleri entegre olmuş birbirine tezat ama bunları entegre edebilecek bir kapasitesi yok her bir olay karşısında ayrı bir kimlik parçası aktifleşiyor bu da dışarıdan gören insanlar için tutarsızlık oluşturuyor.  Ama olay içinde başka şansı yok böyle bir sistemde farkındalığı arttırarak biz yeniden bir yapılandırma konstrüksiyon yapabileceğimiz sistemle o saatin dişlilerinden ters çalışanları o saate ahenkli bir hale dönüştürmeye çalışıyoruz. Evet, ben genel olarak konuyu burada bu şekilde özetleyeceğim. Konuyu açmak veya soru cevap şeklinde tartışmak isteyen arkadaşlar olursa böyle bir fırsat vermiş olacağım konu ile ilgili açıklanmasını istediğiniz veya detay istediğiniz farklı boyutta katkısı olabilen arkadaşlar olabilir buyurun SORU:  kendi özelliğimi bildiğim için ben aileden gelen bir şey bizim aile çok eli açık bir aile idi. bize de bulaşmıştı.  Şimdi ben çevremdeki insanlara büyük fedakârlık acımadan yardımcı olurum. Yalan dolan öyle üçkâğıt şeyleri de hayatta hiç sevmem. Hiç kimseye de öyle bir şekilde bakmam yaklaşmam fakat karşımdaki kişilerde böyle üçkâğıt uyanıklık gibi hareketler geldiği zaman ben kesiyorum ilişkiyi bir daha o kişi tanımam yanıma da yaklaştırmam konuşmam da. Böyle bir şey var, var bunu nasıl açıklarsınız. TÖ: şimdi bu anlattığınız şey çok basit bir şema. Şema diyoruz biz bunara insan ilişkilerini belirme şeması. Şöyle bir cümle sarf ediyorsunuz.  Bu olabilir diye yorumluyorum sizin özelliğiniz ve şahsınızın detayını bilmediğim için genel şablonlar ve şemalardan bahsedeyim. Kişinin en önemli temel ihtiyaçlarından birisi değerli olduğunu hissetmek ve karşısındaki insan tarafından onaylanmak ihtiyacıdır. Karşıdaki insanın bizi onaylaması bizim için çok önemlidir. Annemizin bizi sevmesi gibi bir şeydir. Bu onaylamayı eğer bir takım bireysel yetilerimizle yapamıyorsak karşıdaki insanın doyurmak yani ne anlamda duygusal olarak doyurmak ama ondan çok iyiymişiz hoşsunuz diye geri bildirim hoşnutluk olacak. Neyle doyurmak yemek yedirmekle içirmekle ihtiyaçlarını gidermekle bir çantasını taşımakla bir vidasını sıkmakla böyle bir beklentisi yok ama siz onun ihtiyaçlarını pat diye tespit ediyorsunuz öncelikli olarak ve canı gönülden isteyerek onun ihtiyaçlarını gideriyorsunuz.  Bunun psikolojik tercümesi şu ya beni lütfen sevin ben sizin istediklerinizi vereceğim beni önemseyin. Beni değerli kılın anlatabildim mi?  böyle bir şablon içersinde böyle bir şablon içersinde bulunan bir e ebeveynin çocuğu da bu kalıpları da davranışsal olarak öğrenir modellerin içeriğini bilmez modeller. Mesela bu yapı narsis kişilik örüntüsü dediğimiz örgütlenmelerinde bir grubunda olan mekanizmadır. Narsis yapılar incinmeye ve eleştirilmeye karşı çok hassastır. Bir kısmı bunların çok kabadayı çok ukaladır her yerde tepeden bakar bir kısmı da o kadar naif o kadar hassastırlar ki diğer insanların ihtiyaçlarını önceden düşünerek herkesin ihtiyaçlarını karşılarlar. Ben suya uzandım su bitmiştir fırlar bir tanesi suyu getirir. O bizim ihtiyaçlarımızı önceden karşılıyor ki bizler ona saldırmayalım onu incitmeyelim. Böyle bir kadife şapka civarında. O insanlar zannedersiniz ki çok sevecen çok hoş kibar yani insana yardıma koşan ama o insanları terapi seanslarında o kadife yapının arkasındaki kilit noktaya dokunduğunda nasıl patladığını göremezsiniz. Müthiş bir öfke krizine girerler. Müthiş saldırganlaşırlar. Ne oldu bir strateji bu, bu diğer insanlar tarafından sevilme stratejisi olduğu gibi ne yapıyoruz aktifleşiyoruz.  Hayır, yapmak güzel bir şey hasenat yapıyor insanların yardımına gidiyoruz vesaire bu daha sonraki bir sistem olarak. SORU: çevremdeki insanlar yardım istiyor veya yardıma açık şekilde TÖ: ben genel mekanizmaları söylüyorum size münhasır demedim izah ettim. SORU: merhamet duyuyor özellikle yetim çocuklar oluyor. TÖ: ha bende soruyorum ben düşünmüyorum da siz neden düşünüyorsunuz bende merhametli olduğuma inanmıyorum ama yetim çocukları SORU: karşınızda görüyorsunuz ayağında ayakkabı yok. TÖ: şimdi şuradan gidiyorum tinerci çocuklar var.  Hepimiz görüyoruz hepsi çıplak bir tanesi gidiyor para veriyor. Bizden daha mı merhametli düşünüyorum mesela merhamet güzel bir şey ergenlik döneminde kimlik inşaa edildikten sonra erişken yapının kendi tercihleri ile kendi dünya görüşü ile insanlara yardım etmesi onun iradi isteği ile eylemi yapması anlamı taşır. Ona saygı duyarız ama bunu ergenlikten itibaren otomatik olarak yapıyor ve bunu yapmadığı zaman huzursuz oluyorsa orada sistemde başka bir şey diye araştırıyoruz. Onun birçok nedeni bulunabilir. Onu da söyle izah ediyoruz biz psikoloji gerçeklik ile ilgilenmez zihnimizdeki tasarımlarla ilgilenir. Gerçeklikte siz ona yardım ediyorsunuz ama siz onu zihninizde bir ömür boyu kullanacaksınız. Yardım etme ben böyle bir insana filan gün yardım etmiştim. Kullanılacak bir malzemedir. Sizi suçlamak için söylemiyorum. Bunu kendinize ait bir destekle yapmışsanız çok hoş bir şeydir takdir edilecek bir şeydir. Bireysel olarak sizin özelliğinizi bilmediğim için sizi yorumlamam mümkün değil ama böyle bir mekanizmanın şema ve şablonsal olarak nasıl olabileceğini birçok alternatiflerle sizlerle paylaşmak istedim. Olan bir şey kişinin tercihleridir. SORU:  bu tanımladığınız patolojik kişilik yapıları obsesif kumpulsif şizoid paranoid vs gibi. Bunların tedavisi mümkün mü efendim. TÖ: bunların tedavisi ilaç yok bunlarla ilgili biz buna eksen iki bozukluklar diyoruz uzun süre bir psikoterapi programına girildiği zaman bunların bir kısmı düzeliyor. Yeniden bir yapılandırma süreci yaşanıyor. Bu daha çok dinamik psikoterapi dediğimiz psikoterapi süreçlerinde hekim ve hasta ilişkisinde sanki anne ile çocuğun yeniden buluşması gibi bu yapıların duygusal olarak işlemlenmesi sağlıklı mekanizmaların ve şemaların oluşturulması. SORU: uzun süreli TÖ: uzun süreli SORU: ilaç mümkün değil diyorsunuz. TÖ: evet ilaç bazı hastalıklar da tedbir olarak veriyoruz. Öfke nöbetleri olan saldırıları olan paranoid olan yapılarda ama bunlar %100 hastalığı iyileştirici değil semptomları azaltıcı yardım ediyor. Ama kişilik yapısını ilaç düzeltmez o sanal bir programdır. O softwaredir. Software ancak yeni bir yazılım yüklerseniz değişir. Hardware bozukluğu değil yani SORU:  çocuk ile anne arasıdaki ilişkiden bahsettiniz bunun belirleyici olduğunu söylediniz peki çocuk ile baba arasındaki ilişkiler çocuğun model alması açısından özellikle erkek çocuğun babayı model aldığına ilişkin bir yargı var bu ne derece doğru acaba. TÖ: ben anne derken çocuğa bakan kişiyi kast ettim. Bir ara baba da olabilir hayvanda olabilir dedim.  Kim bakıyorsa onunla arasındaki doğal ilişki çocuk ilk üç yaşında ikili bir ilişki içindedir. Ben ve öteki. Bu bakıcı ile öteki arasındaki ilişkidir. Bu anne olabilir teyze olabilir baba olabilir amca olabilir. Üç yaşını doldurduktan sonra çocuğun ilk zihinsel kapasitesi mental yapısı bir aşamaya uğruyor.  Bu aşamada çocuk cinsel ayırdımını yapabilecek bir olgunluğa ulaşıyor. Erkek ve kadını fark ediyor. Erkek ve kadını fark edince kendisinin hangisine ait olduğunu anlamaya çalışıyor.  Erkek çocuk babaya ait olduğunu kız çocuk anneye ait olduğunu o cinsten olduğunu fark ediyor işte bu noktadan itibaren cinsel kimlik ayrışması ve cinsel modelleme başlar. Üç beş yaş arası çocuk babayla özdeşim yaparak masküler bir yapı kazanırken kız çocuk anneyle özdeşime devam ederek cinsel kimlik anlamında feminen bir özdeşim yapar ve cinsel kimliğini oluşturur. İşte bu dönemi anne ve baba bu şekilde desteklerse cinsel kimliğin oluşumunda hiçbir problem olmaz. Ama bazı ailelerde mesela işte beş tane erkek çocuk doğmuş altıncısı da erkek olmuş kız gibi büyütüyorlar bu çocuğun cinsel kimliği karmaşıklaşır. Eşcinselliğe veya cinsel kimlik değişimine dönüştürebilir. O dört beş yaşındaki çocuğa yapılan feminen yaklaşımlar nedeniyle veya beş tane dört tane kız çocuk üzerine beşinci kız çocuk oluyor erkek çocuk beklentisi var ve son çocuğun saçını kısa kestirerek erkek olarak yetiştirmeye gayret ediyorlar erkek gibi davranıyorlar masküler davranıyorlar aynı şekilde bir cinsel kimlik bocalamasına veya cinsel kimlik gerçeği anne babanın yaklaşımı nedeniyle dört beş yaşlarında hatalı yönlendirme ve cinselliği tamamen bozar bu yapı. Dört beş yaş arasındaki bir süreçte oluşan hikâye. Cinsel kimliğimiz bu mana da sanaldır. Sonradan alırız biz. Eşeysel organlarımız genetik eşeysel organlarımızda ilk dört beş ay aynıdır.  Kadın erkeğin beşinci aydan sonra farklılaşır ana rahminde erkeğin yumurtalıkları dışarı doğru kadının ki içeri doğrudur. Erkeğin penisi büyürken kadının bu klitoris olarak küçük kalır. Aynı cinsel organlardır yani.  Yapılan beşinci aydan sonra farklılaşarak hormonlarında etkisiyle değişir cinsel kimlikte sonradan edinilen kendilik tasarımı içindeki şeydir.  Nasıl ki ta doğuştan itibaren anne babayla beraber kendilikle oluşumlaşıyor. Dört yaşında da o kişilik oluşumunun bir halkasına da hangi cinstenim kavramı giriyor. Anne baba hangi cinsten bakarsa o cinsten oluyorsunuz. SORU: peki mesela aile ilişkilerinde annenin baskın olması veya babanın TÖ: çok önemli eşcinsel yapılandırmaların bir kısmında mesela babanın daha çok feminen annenin daha çok masküler olması çok etkin faktörlerden biridir babanın ölmüş olması bir takım yatkınlıklarda bu tip şeylerde belirleyici rol oynuyor.  Tabi her masküler anne modelinde böyle bir şey olacak diye bir şart yok ama istatiksel olarak baktığımızda eğilim daha net ortaya çıkıyor. Buyurun SORU: ben şey soracaktım burada anne ve babaya çok fazla yük biniyor.  Ya böyle bir düzende patlaması çok doğal görünüyor. Çok çekirdek aile söz konusu çok yoğun özdeşmelerin modellemelerin olduğu başka kimseye bakamıyorsun. Anne babaya bakıyorsun. İşte anneanne yok dede yok başka çocuklarla karşılaşma... TÖ: şimdi burada çocuk yetiştirme dediğimiz hadise aslında binlerce yıldır gelen insan ilişkilerini kültürden kültüre aktarılması sonucu oluşur.  Eğer siz kültüre uygun hareket ederseniz hiçbir problem çıkmaz yani orada geleneksel yapı doğum gününden çocuğun evlenmesine geçen her günün dizaynı yapılmıştır. Yaklaşım şekli kimliğin oluşumu erkek çocuğa nasıl davranılacağı kız çocuğa nasıl anne nasıl emzirecek saat kaçta kaldıracak nasıl yatıracak nasıl tutacak nasıl sevecek geleneksel yapı içinden hep bunlar var bu yapılar aktarılınca otomatik olarak nesilden nesle sağlıklı kimlikler devam ediyor. Ama bu bizim temel problemimiz o geleneksel yapının dumura uğradığı parçalandığı bir süreçten geçiyoruz. Geleneksel kültürün bireysel kültüre dönüştüğü geleneksel aile yapısının çekirdek aile yapısına dönüştüğü bir dönemdeyiz. Bu yüz yıldır yüz elli yıldır devam ediyor. Bu süreç daha devam edecek. İşte bu değişime uğrayan çocuk yetiştirme kültürü yok bizde.  Dolayısıyla yetişen çocuklar eski kültüre ait bilgiler aktarılamıyor yeni kültüre ait bir sentez oluşturulamamış garabet bir yapı ortaya çıkıyor. Kendilik tasarımlarında çok ciddi çelişkiler oluyor. Bir takım anneler kitaba bakarak çocuk yetiştirmeye çalışıyor bu olmaz zaten bu mümkün değil bu akıllı araba kullanmak gibi bir şey. Bu geleneksel kültürden geliyor. Anne babanızdan siz onu görmüşsünüzdür aynısını yaşarsınız. Onu kitaba bakarak işte Tahir beyin kitabında ne yazıyor ona göre davranayım derseniz o garip bir şey olur. SORU: yani şey yapılamıyor çocukta anne baba da insanların daha fazla bir araya geldiği TÖ: o hoş bir şey anne babalar sağlıklıysa kendi problemleri yoksa hiçbir şey yapmalarına gerek yok çocuk sağlıklı olur. Hiçbir şey yapmadan. Anne baba bozuksa ne kadar uğraşırsa o bozuklukların hepsi geçer buyurun SORU: hani demin dediniz ya çocukken yetirse çocuk obsesif kumpulsif olabilir bağımlı kimlik gelişebilir.   Peki, eğer bir sorun yoksa daha sonradan kişilik yapısı her şey ailede mi oluyor. TÖ:  hayır işte diyorum ya ergenlikte yapı tamamen patlıyor hepsi ergenliğe kadar taşır. Ergenlikte kimlik ve rol denemeleri oluyor. Orada patolojik kimlikleri de edinebilir sağlıklı kimlikleri de edin bilir mevcut yapıları değiştirebilirde. Oradaki arkadaşlıkları dostlukları öncelikleri orada ergenlik dönemi çok önemli. Ergenlikten sonra çok zor kimlik netleştikten sonra o değişim çok zordur ancak bir psikoterapi süreçlerinde yapıları değiştirmek olası oluyor. Yoksa o yaştan sonra obsesif oldu o yaştan sonra paranoid oldu yok bu olmuyor. Buyurun SORU: bu bahsettiğimiz ikinci eksen dediğimiz insanların kendi problemlerine ilişkin iç görüleri çok azdır ya yani kendisinin problemli bir yapısı yok ya da bunu çoğu zaman zor fark eder e peki özellikle narsissizim için konuşursak bir kişinin yakınları onun iç görüsünü arttırmak için yapabilecekleri bir şey var mı ya da psiko terapiye gitmek için bir şey yapabilirler mi? TÖ: en zor yerden sordun. Narsis yapılar belirli bir yaşa kadar hiçbir şeyi kabul etmezler hiçbir şeyi de almazlar ama kırklı yaşlardan sonra bunlarda bir boşluk duygusu depresif duygu çıkıyor bir takım paranoid düşünceler çıkıyor. Ölüm korkusu panik ataklar çıkıyor. Bu nedenle bize geliyorlar. Başka çözüm yok. O yapıyı incelediğim zaman kaynağı da narsis yapı olduğunu görüyoruz ve iç görü kazandırmaya neden olabiliyor. Fakat mesela genç arkadaşlarla ilgili narsis yapılarla ilgili bana gelişi nedenleri baktığınız zaman eşleri şöyle diyorlar. O çok acayiplerine gidiyor.  Ya seni çok seviyorum ama senin yanında kendimi bir çanta gibi hissediyorum.  Bavul gibi hissediyorum eşya gibi hissediyorum bana bunu veriyorsun. Bunu anlayamıyorlar ya doktor bey ben dünyanın en iyi kocasıyım eşim böyle, böyle diyor bu nasıl bir şey diyor. Bu eşleri tarafından bu cümleler onların doktora gitmelerine neden oluyor. Onu ben anlattığım zaman onlar ne demek istediğini kavrayabiliyorlar.  Ya bu, bu çok tehlikeli bir şey ya ben insanlara değer vermiyormuşum. Değer verdiğimi zannediyormuşum. Onlar benim uzantılarımmış her şeye ben istediğim zaman biblo yerine koyuyormuşum. İhtiyacım olduğunda atla gel diyormuşum. Onların kendi başlarına hareket etme gücü de yokmuş. Ben sen ki ayrı bir birey gibi değerlendirip ona değer verdiğimi zannediyordum ama bu gerçek değilmiş diye farkında oluyorlar. Bir takım kitaplar verilebilir kendimi eşya hissediyorum şeyi çok önemli. Buyurun SORU: efendim kız çocuğu bebeklikten itibaren annesi tarafından bakılmıyor işi baba yapıyor altının değiştirilmesine kadar ileriki yaşlarda bu çocukta bir problem çıkarıyor mu? TÖ: anne çalışıyor baba bakıyor. SORU: ikisi de çalışıyor ama baba bakıyor anne pek ilgilenmiyor. TÖ: baba samimi olarak ilgileniyorsa problem olmaz.  Baba sadece ödipal dönem dediğimiz dört beş yaşta çocuk babaya ilgisi daha da yoğunlaşır. O ilgi ensest yasağı diyoruz cinsel içerikli veya sahip olma içerikli hayır sen babanla böyle bir benim kocam olur musun cümleleri salt olarak söylenir. Hayır, ben senin kocan olamam sen benim kızımsın ben senin babanım sana fıstık gibi kocalar bulacağız. Sadece burası kesin ve net bir çizgi çizildikten sonra hiçbir problem olmaz. Buyurun. SORU: bir şey sormak istiyorum ama bilmiyorum konudan uzaklaşmış olur muyum? Ama önce anneler sonra çocuklar taciz veya terk etme baba tarafından terk edilip babanın başka aile seçmesi çocukla ilgilenmemesi sonucunda yaşanan ağır travmalarda çocuk babayı aşırı yüceltme anneyi kendisini sahiplenmiş olan anneyi aşır ret etme psikolojisi içine giriyor. Bu nasıl açıklanabilir.  Bu agresörle özdeşleşme sürecimidir. Yoksa kendisi çok değersiz olduğuna inandığı için verilen ters bir tepkimidir nasıl açıklanabilir? TÖ: yani bu çocuğun babasının ayrılma dönemi ile ilintili. Eğer dört beş yaşlarında ödipal çatışma döneminde baba ayrılmışsa çocuk babaya âşıktır herhalde ve dünyanın en yüce insanıdır.  O dönemde gidiyorsa baba, babanın suçlanması yerine onu gönderen anne suçlanır. Çünkü anne orada rakip ve düşmandır ama bu dönem atlatılmış veya bu dönemden önce ise SORU: öncesi olduğunu düşünelim TÖ: öncesi olduğunu düşündüğünüz dönemlerde bağlanma ve ayrışma süreçleri var. Bu süreç nesneyi kaybetmeye karşı tahammülsüzlük var. Onlarla ilgili savunma düzenekleri çıkar karşımıza. SORU: sadece tek bir nesne var öfkeyi yöneltebilecek bir obje yok. Ortada sadece anne var anneyle kalakalmış veyahut ta annesi terk edilmişte babayla kalakalmış ana yöneltebileceği tekbir obje olduğu için mi öteki tarafı aşır yüceltiyor. Bu nasıl bir çelişkidir. TÖ: birçok versiyonu olabilir. Bireyin savunma düzeneklerini görmek lazım anne baba ilişkilerini görmek lazım sadece sübjektif yorum olur bizim yapabileceğimiz şey. Orada mesela hüznü kabullenme kaybı kabullenmemek hala zihninde babayı kutsal olarak tutma kavramsal olarak anneyi suçlamak. SORU: birörnek verebilir miyim? Agresörle özdeşleşmek TÖ: tam oturmuyor agresörle özdeşleşme biraz daha farklı bir şey mesela bu rehin alınan insanların o terör örgütüne üye olması daha sonrasında. Bu agresörle özdeşleşe prangayı çözemiyor. Onun karşısında çok zayıf hissediyor ama. Ama o anda o terör örgütünü veya o şeyin grubun içine girdiği zaman kendisini güvende hissediyor.  Kimliğini güvende hissediyor.  Bu otomatik çalışan bilinç dışı çalışan bir şey.  Daha sonra da terör örgütünün ne kadar haklı olduğuyla ilgili aklileştirici mekanizmalar çalışıyor. Bu çok bilinen bir yöntem yani şiddete maruz kalmış veya terör örgütünde rehin kalmış insanların birçoğu dünyanın her bir yerinde bir müddet sonra o terör örgütünün üyesi olabiliyorlar. Çünkü o travmayı sindiremiyorlar bu psikolojik bir mekanizma SORU: ortak bir şablon yok kişiler gelişmeler önemli diyorsunuz. TÖ: tabi herkes sübjektiftir. Herkesin özeli vardır.  Çünkü binlerce datadan kombinasyon çıkıyor. O dataları hekim olarak dinleyip nasıl bir şey olduğunun ayırtına varmak lazım ve sağlamasını yapmak lazım. Biraz önce beyefendinin sorusuna genel şablonları anlattım. Onun özeline uymayabilir tabi. SORU: bir şey sormak istiyorum. Herhalde çocuğu için her aile sosyal aktivite için özel dersler aldırırlar. Özellikle erkek çocuklar için modern dans y a da bale gibi eğitimler. Bunlar daha sonra sorun çıkartabiliyor. Özellikle cinsel eğilimler açısından bunun çok örneklerini gördüm. . Hayatta şöyle bir şey var, benimde böyle bir arkadaşım vardı. Çok normaldi normal davranıyordu. Dört yıl modern dans eğitimi aldı. Cinsel tercihlerinde değişme oldu. Bunun sebebi ne olabilir. İnsanlar artık çocuklarını ya da aileler nasıl sosyal alanlara doğru çekecekler erkekler erkek sporları ile ilgilenmeli bayanlarda bayan sporlarıyla ya da aktiviteleriyle. TÖ: bu konuştuğun söylediğin baştan sona tercihlerle dolu aslında. İlla kadın ya da erkek olmak tercihini koyuyorsunuz. Ben böyle bir tercih koymuyorum mesela insan olsun diyorum. Üçüncü cinste olabilir. Farklı cinste de olabilir. Ne yaptım farklılığı kategorize ettim. Senin değer yargılarının aldığın eğitimin ve kültürün yansıması çıkıyor ortaya. Benim dediğim de erkek çocuğu erkek gibi olsun kız çocuğu da kız gibi olsun aynı zamanda entelektüel insan ve erkek çocuğuma modern sanatlarda öğretmek istiyorum diyordun. SORU: evet TÖ: şimdi yine kültürel kalıplar binlerce erkek ve kadının kimliğinde onu uygun meslek ve yönelimlerle ilgili alanlar yaratır. Kadın kadınsı bir takım alanlar da daha başarılı ve becerikli o kadınlığını oluşturuyor. Erkekte erkeksi bir takım alanlarda bir takım Başarlı ve becerileri var o da erkekliğini oluşturuyor. Bu yapıları kodlar olarak karıştırdığınızda cinsel kimliğin karışması da mümkün olabilmektedir. Özellikle sanatsal aktivitelere yönelmiş erkek çocuklar da daha naif daha ince daha duygusal düşünme şeklinde bir takım yetiler gelişiyor. Bu yapılar daha çok feminen karakterde olan yetiler. Bu yetilerle feminen karakter arasındaki bir ilişkide erke grup onu dışlıyor. Kadın grup içine almıyor ne yapıyor naif olacak ince olacak estetik olacak ama erkeksi özelliklerde bunlar yok. Geleneksel kültürün getirdiği özelliklerde bu yok bu sanatsal yetilerde zekâsı müthiş. Bu sanat olabilir bale olabilir müzik olabilir vesaire orada gittikçe naifleşen estetiğe yapı feminene kayıyor. Çünkü duygusal ağırlıklı duygusallık kime has olan bir daha çok feminen yapıya has olan bir şey. Cinsel kimlik karmaşa ret kabul sistemi yavaş, yavaş kendisi bir cinsel kaymaya doğru eğilim gösterebiliyor. SORU: peki bu denge nasıl kurulur. O zaman diyelim çocuk futbolla ilgilenmiyor basketbolla ilgilenmiyor daha doğrusu erkeklerin daha çok ilgilendiği spor dalları ile fazla alakası yok. Madem dans eğitimi aldı madem bale eğitimi aldığı için dışarı da ezik olabiliyor. Bazen tartışmaya da giremiyor. Daha kibar. TÖ: sadece bir alana münhasır değildir. Özellikle üç yaşından sonra çocuğun yetiştirilmesi anne baba ilişkileri orada bir feminen kayma yaratmıştır. O feminen kaymayla bir tip sanatsal aktiviteleri daha da beslemiştir.  Yani tekbir faktörler olmaz. Bütün bir yapı. Evet, ben bugünkü sohbetimizi burada keseceğim. Katıldığınız için hepinize teşekkür ediyorum arkadaşlar. Bitti.


Hepimizin kendimizi tanımlayacağı bir kendilik tasarımı var. Bu kendilik tasarımı dış dünyadan bizi ayıran ruhsal bir çeperi var. Biz kendimizi bir şekilde tanımlıyoruz. Bu tanımın içerisinde inançlarımız değer yargılarımız becerilerimiz yetilerimiz diğerlerine olan benzerliklerimiz farklarımız farklılıklarımız belki de aykırılıklarımız var.