REAKTİF PSİKOZLAR ve REAKTİF DURUMLAR

REAKTİF PSİKOZLAR ve REAKTİF DURUMLAR

  • 4.70

REAKTİF PSİKOZLAR ve REAKTİF DURUMLAR Reaktif psikozlar ve durumlar adı altında tanımlanan hastalıklar, psikojen kaynaklı bozukluklardır. Bu patolojik durumların oluşmasında ruhsal travmalar sarsıntılar önemli rol oynar. İkinci önemli etken ise sinir sisteminin genetik özellikleridir. Bu gruba aşağıdaki hastalıklar dahil edilir. 1. Psikojen affektif-şok reaksiyonları (Reaktif stopor ve reaktif eksitasyon) 2. Histerik psikozlar (Pseudodemensiya, puerilizm, bilincin histerik alakaranlık durumu) 3. Reaktif depresyon 4. Reaktif Sanrılar (Paranoid) 5. İatrogenialar. 1. Psikojen Affektif Şok Reaksiyonları: Güçlü ruhsal sarsıntılar, meselâ savaşlar, deprem, yangın, trafik kazaları, kitlesel olaylar v.s. sonucunda çok miktarda insan ölümüne şahit olmakla meydana gelebilir. Psikomotor bozuklukların özelliğine göre iki tip; hipokinetik ve hiperkinetik şok olarak ikiye ayrılır. Reaktif stopor olarak isimlendirilen hipokinetik şok reaksiyonunda sanki emosyonel felç ortaya çıkar. Hasta oturduğu veya durduğu yerde donup kalır. Etrafında oluşan tehlikeden kaçmak, hatta ona reaksiyon göstermeğe sanki muktedir değildir. Hareketlerin inhibüsyonu ile birlikte konuşmanın inhibisyonu da ortaya çıkar. Reaktif stopor durumu, genellikle, uzun sürmemekte, birkaç dakikadan veya 1-2 saatten sonra geçip gitmektedir. Ancak bazen 2-3 güne kadar devam edebilir. Hasta bu durumdan çıktıktan sonra tam amnezi ve bir kaç hafta devam eden astenik vaziyet tesbit edilir. Hiperkinetik reaksiyon veya reaktif eksitasyon hastanın aktifliğini, kaotik, içeriksiz eylemlerle birlikte gözlenir. Kreşmer'in "Hareket Kasırgası" olarak isimlendirdiği bu tip bozukluklarda kişi herhangibir yere kaçar veya huzursuz bir halde anlaşılmaz hareketler yapar. Bilinç bozulduğundan kendini ve çevreyi algılama yeteneği (oryantasyonu) normal değildir. Bu duruma düşmüş kişi bazen seyir halindeki araçlara, ateşe, suya doğru yönelebilmekte, kendini yüksek bir binadan atabilmekte veya diğer zarar verici eylemlerde bulunabilmektedir. Etrafındakiler bu durumda olan hastaya vaktinde müdahale edebilirlerse, bir felaketin önüne geçmek mümkündür. Çünkü 15-20 dakikadan sonra hastanın bilinci açılır ve şuursuz otoagressif hareketler yapmaz. 2. Histerik Psikozlar: Ağır ruhsal travmalar sonucunda meydana gelen ve kısa süre (bir kaç hafta) devam eden bu psikozların bir kaç klinik subgrubu vardır. Bu psikozlar esasen kötü şartlarda veya savaş dönemlerinde ortaya çıkması ve bazı şahıslar tarafından simulasyonu (kendini hasta gibi göstermek), onların adlî psikiyatrideki rolünü ciddi bir problem olarak önümüze koymaktadır. Pseudodemensiya veya yalancı akıl zayıflığı, akut olarak ortaya çıkan aklî yetmezlik belirtileri ile ortaya çıkan ruhsal bozukluktur. Hastanın demansının, davranışının bozukluğu, anlaşılması ve ızdırap verici olması, onu tanıyanların hayretine neden olur. Öyle ki, yüksek tahsilli, zengin hayat tecrübesi olan yaşlı şahıs kendini çocuk gibi görür, dilini dışarı çıkararak çocuklara mahsus hareketler yapar, sesler çıkarır, ellerini yere koyarak hayvan gibi yürür (vahşileşme sendromu) v.s. Bu tip hastalar için karakteristik sayılan önemli bir belirtiyi de kaydetmek gerekir. Bu, hastanın, verilen suallere yanlış cevap vermesidir. Onlar, en basit suallere bile düzgün cevap verememektedir. Elli yaşında bir hastadan sorulduğunda "Kaç yaşındasınız?" "-Beş" diye cevap vermiştir. Kaç çocuğunuz var? - Beş. Bugün haftanın hangi günüdür? -Beş v.s. Sanki, hasta "beş" sözünden başka bir şey bilmemektedir. Pseudodemensiyanın iki tipi belirlenmiştir. 1. Depressif Tip 2. Ajiteli Tip Depressif tipte hastalar ezgin, hareketleri azalmış, ajiteli tipte ise huzursuz, şaşkın ve hareketli görünürler. Hapishane şartlarında, tutsaklar arasında rastlanan pseudodemensiya onu ilk kez tanımlayan Alman bilim adamı Z. Ganser'in adı ile (Ganser Sendromu, 1898) isimlendirilir. Pseudodemensiya, genellikle, devamlı olmamakta, onu oluşturan ruhsal travma kalktıktan sonra süratle geçip gitmektedir. Ruhsal travma devam ederse aylarca uzayabilmektedir. Püerilizm: Psikojen histerik psikozların diğer bir tipide püerilizmdir. Bu sendromun başlıca özelliği hastaların kendilerini çocuk gibi görmeleridir. (latince pueriles, çocuğa benzer demektir) Böyle bir durum geçiren şahıs çocuk gibi hareketler eder; ata binme-inme, el çırpma, çocuk sesi ile büyüklerin onunla oynamasını çukolata, oyuncak almalarını ister v.s. Kendinden hayli küçük çocuklara emmi, dayı, teyze, hala diye konuşur. İsteğini yerine getirmediğimizde gözlerini ovuşturur, dudaklarını büzer, çocukça bakışlarla etrafı süzerek ağlamaya başlar. Bazı bilim adamlarının düşüncesine göre puerilizm ayrı bir hastalık tipi değil pseudodemensiyanın bir subgrubudur. Bilincin Histerik Alakaranlık Hali: Bu hastalığın oluşma dinamiğine ve klinik belirtilerine göre, affektif şok reaksiyonlarından çok az farklılık arzeder. Bilincin daralması neticesinde hastanın kendine ve çevreye karşı oryantasyonunun bozulması, muhtelif illüzyonlar ve hallüsinasyonları ortaya çıkması söz konusudur. Kavrama bozukluklarının içeriği ruhsal travmanın içeriği ile ilgilidir. Hasta kendini rahatsız, bazen ise ızdırap içinde hisseder. Bazen ağlar, bazen güler bazen de odanın bir köşesinde saatlerce sanki donmuş vaziyette durup kalır. Hastalık, genellikle, 5-10 günden fazla sürmemektedir. Düzelme tedricen ortaya çıkar. Hasta düzeldikten sonra kısmî veya tam bir amnezi halinde bulunabilir. 3. Reaktif Depresyon: Psişik orjinli hastalıkların en yaygın tipi olup başlıca belirtisi depressif sendromdur. Diğer hastalıklarda karşılaşılan depresyonlardan farkı hastanın şikayetlerinde, davranışlarında psişik etkenin "vurgulanmasıdır." Ruh halinin düşmesi kişinin karakterine bağlıdır. Öyle ki, siklotimik karaktere sahip olan insanlarda hastalık oldukça ağır geçer. Depresyon hali bazı vejetatif ve oldukça ağır geçer. Depresyon hali bazı vejetatif ve somatik belirtilerle (periferin soğuması, kalp-damar sisteminin bozulması, kabızlık, genel yorgunluk v.s.) ağırlaşabilir. Bazen hastalarda obsessif-kompulsif fikirlerin (kendini suçlama, intihar), hipokondrik şikayetler, uykusuzluk gibi belirtiler ön plana çıkar. Daha ağır geçen reaktif depresyonlarda psişik travmanın içeriğine uygun hallüsinasyonlarda meydana çıkabilir. Hasta ölmüş çocuğunun sesini işitir, önünde silüeti canlanır. Reaktif depresyon uzun sürse de (2-3 ay veya daha çok), genellikle, şifa ile sonuçlanır. Ancak bazı durumlarda daha da ağırlaşarak endojen tipli depresyonlara dönüşebilir. 4. Reaktif Sanrılar: Psişik kaynaklı sanrıların klinik deneyimde daha çok karşılaşılan iki tipini belirtmek mümkündür, reaktif paranoid ve indüklenmiş sanrılar. Literatürde bu konu ile ilgili diğer sanrılar, meselâ, cezaevi paranoidi, demiryol paranoidi, savaş paranoidi v.s. bilgi verilmektedir. Reaktif paranoya, aynı şahsa yönelmiş tehlike, sorumsuz hareket, aile tartışmaları ve diğer sebeplerle ilgili olarak oluşan sanrılara denmektedir. Hastanın yanlış düşünceleri, yüksek değere haiz idealar veya sanrısal idealar olarak ortaya çıkar. Birinci örnekte şahsın yanlış algılamaları kolaylıkla izah edilir ve hasta tarafından objektif değerlendirilebilir. İkinci örnekte ise şahıs yanlış fikirlerinin etkisinden kurtulamamaktadır. Bu tip hastalar herkesi inandırmağa çalışırlar ki, onları birileri takip etmekte, daima izlemekte, mektuplarını, telefon görüşmelerini kontrol altında bulundurmaktadırlar. Hastalık durumu daha da şiddetlenirse hallüsinasyonlar ve illüzyonlar meydana çıkar. Hastalığın karakteristik yönlerinden biri psikopatolojik belirtilerin içeriğinin psişik travma ile ilgili olması ve affektif reaksiyonlarla seyretmesidir. Hastalık, genellikle, bir kaç aydan fazla sürmemekte ve psişik etken ortadan kalktıktan sonra kısa bir süre içinde kaybolmaktadır. İndüklenmiş sanrılar ise psişik hasta ile yakın ilişkide olan (genellikle, aile bireyleri) adamlar arasında gözlenir. Hastanın sanrısal fikirleri hakikata yakın, inandırıcı olursa diğer şahsın bu fikirlerin etkisi altına düşme ihtimali bir o kadar artar. Tecrübeler göstermiştir ki, "etki altına düşme", genellikle, sinir sistemi zayıf olanlar arasında meydana gelmektedir. İndüklenmiş sanrıları, aynı şahsı hastalığı oluşturan ortamdan ayırmakla, amaca yönelik psikoterapi ile kısa sürede tedavi etmek mümkündür. 5. İatrogenik Sanrılar: Latince iatrus-hekim, genes-oluşturulan, meydana çıkan demektir. Hekimlerin deontolojik prensipleri gözönüne almadan söylediği sözler, hastanın katılımı ile yapılan diagnostik tartışmalar, onun sorularına belirsiz, müphem, karmaşık cevaplar iatrogenik ruhsal hastalıklara neden olabilir. Röntgen uzmanı, bir kişiyi profilaktik muayeneden geçirirken sorar. "Sizin yakın akrabalarınız arasında kanser hastalığına tutulan var mı?" Kişi "Yoktur" diye cevap verir. Doktor hiçbir bilgi vermeden ona giyinip gitmesini söyler. Kişi elbisesini giyip odadan çıkana kadar doktor iki kişiyi daha muyaneden geçirir, ancak onlara hiç bir sual sormadığını farkeder. bundan sonra bu şahısta çeşitli belirtiler; iştahın bozulması, mide bölgesinde ağrılar, zayıflama gibi belirtiler ortaya çıkar. Üç ay içinde 16 kg. kaybeder, kendinin günden güne kötüleşmiş hisseder. Haftalarca işe gitmez. Çeşitli tıbbî kitaplar okuyarak öyle bir kanaate gelir ki; onda artık kanser hastalığı vardır. Aslında tam sağlam olan bu şahsı tedavi etmek için doktorlar oldukça gayret göstermek zorunda kalmışlardır. AYIRICI TEŞHİS Reaktif psikozların teşhisi, genellikle, zorluk oluşturmamaktadır. Bu tip bozuklukların oluşmasına neden olan psişik etken (şahsın hayatında ortaya çıkmış facialı hadiseler, doğal felakete uğramak, mahkum olmak, vazifesini kaybetmek korkusu v.s.) tesbit edildikten sonra konu açığa çıkmıştır ve tam bir teşhis konabilir. Hastalığa tutulmuş şahsın karakterinin, sinir sistemi tipinin de önemi vardır. Meselâ, histerik şahıslarda Ganser Sendromu, puerilizm, affektif-şok reaksiyonları, şizoid tipe mensup olanlarda ise reaktif sanrılar daha çabuk ortaya çıkmaktadır. İnsanın hayatında ortaya çıkmış psişik travmalar bir çok durumlarda ağır psikozların meydana çıkmasına tekrar neden olabilir ve hastalığın başlangıç aşaması reaktif psikozlar gibi cereyan eder. Bu bakımdan ilgi doğuran hastalıklardan şizofreni, endojen depresyonu özellikle belirtmek gerekir. Hasta yapmamak için hastalığın gelişim dinamiğini, psikopatolojik semptomların spesifikliğine, özellikle affektif belirtilerin tip ve içeriğine dikkat etmek gerekir. Uzun süre depressif belirtilerle süren reaktif durumların teşhisi nisbeten zor olur. Şizofrenide depresyonun karakteri kendine mahsus sönük ve içeriksiz olur. Hasta ile psişik iletişim zor olur, sıkıntılarını ifade etmek istemez, ilgi alanı daralır. Reaktif psikozlarda sanrısal fikirleri ancak psişik etken etrafında toplanır; şizofrenide ise gittikçe karmaşıklaşır, anlaşılmaz ve ızdırap içerik ifade etmeye başlar. Uzun süreli depresyonlar olursa hastalığın seyri daha çok sakin gidişli şizofreniyi hatırlatabilir. Bu durumlarda tam anamnez almak, hastayı uzun süre gözlem altında tutmak gerekir. Hastalık öncesi dönemde bazı patolojik karakter özelliklerinin olması, meselâ, iş kabiliyetinin azalması, içe kapanma ve şüphecilik gibi belirtilerin olması şizofreniden şüphelenmeye neden olur. Reaktif psikozların teşhisini belirlerken aşağıdaki şartları dikkate almak gerekir; 1- Hastalığın psişik travmalarla ilgili olarak meydana gelmesi. 2- Psikopatolojik belirtilerin psikojen etkenle örtüşmesi 3- Hastalığı oluşturan sebeb (psişik travma) kalktıktan sonra psikopatolojik belirtilerin kısa bir süre içinde geçip gitmesi. Tedavi ve Profilaksi: Ağır reaktif durumlar geçiren bir çok hasta hekime başvurmadan, kısa süre içinde düzelir. Bu psişik travmanın ortadan kalkması, yani hastayı kuşatan çevrenin sağlıklı olması ile bağlantılıdır. Ağır psişik reaksiyonları tedavi etmek amacı ile nöroleptiklerden (haloperidol 5-10 mgr/gün, aminazol 50-150 mgr, tizersin 50-75 mgr. v.s.) yararlanılabilir. Bu maddeleri ilk günlerde enjeksiyon şeklinde, sonra ise oral veya damla şeklinde vermek uygundur. Stopor durumunu ve depresyonu tedavi etmek için antidepresantlardan ve nöroleptiklerden (amitriptilin, ludiomil 50-100 mgr, herfonol 100-150 mgr.) yararlanmak uygundur. Sanrılarla seyreden reaktif psikozlarda trisedil (4-5 mgr.) stellazin, trifazin (10-20 mgr.) verilir. Tedavi yalnız psikoformakolojik preparatlarla değil, diğer maddelerle de yapılır. Genel destekleyen, vitaminler (Glukoz, Kalsiyumklor i.v., Vitamin C, B1, B12, PP v.s.) tedaviyi daha da süratlendiren araçlardandır. Reaktif psikozların bütün tiplerinde psikoterapiden (amaca uygun, izah edici, analitik, hipnosujjesyon v.s.) yaygın olarak yararlanılır. Psikoterapinin esas amacı psişik etkenleri ortadan kaldırmak ve hastayı onların zararlı etkisine direnç göstermesine alıştırmaktır. Bu amaçla bazen hastanın iş yerini değiştirme, aile içi problemlerini halletmek tavsiye edilir. Gerekirse hastanın yakın akrabaları, iş arkadaşları, sosyal kurumlar tedavi sürecine yardımcı olabilirler. Psişik travmalara direnç göstermek, onlara karşı sebatlı olmak ve ağırlaşmanın önüne geçmek amacıyla tranklizanlardan, sedatif maddelerden (seduksen, tozepam, fenazepon, melleril, klarprotiksen v.s.) psikoterapi yöntemlerden istifade etmek gerekir. Hastalığın prognozu, genellikle, iyidir. Ancak kronik etki eden psişik travmaların olması, uzun süren depressif durumlarla seyreden hastalık tiplerinde tedavi az yararlı olabilir. ADLÎ PSİKİYATRİ BİLİRKİŞİLİĞİ Suç işlemiş hastaların bilinçli veya bilinçsiz olmalarını tesbit ederken psişik travmanın karakteri, psişik faaliyetin bozulma derecesi gözönüne alınmalıdır. Reaktif psikoz durumunda olan hasta tüm iyileşene kadar doktorun gözlemi altında olmalı ve tedavi almalıdır. Suç işledikten sonra hastalanan şahıslarda tedaviye alınmalı, ancak tedavi olduktan sonra mahkemeye çıkarılmalıdır.


Reaktif psikozlar ve durumlar adı altında tanımlanan hastalıklar, psikojen kaynaklı bozukluklardır. Bu patolojik durumların oluşmasında ruhsal travmalar sarsıntılar önemli rol oynar. İkinci önemli etken ise sinir sisteminin genetik özellikleridir.