Freud'un Dinamik Bilinçdışının Nörobiyolojik Tözü Olarak Sağ Beyin

Freud'un Dinamik Bilinçdışının Nörobiyolojik Tözü Olarak Sağ Beyin

  • 4.70

Freud'un Dinamik Bilinçdışının  Nörobiyolojik Tözü Olarak Sağ Beyin

Allan N. SCHORE

Son otuz yıldır Sigmund Freud'un çığır açan dinamik, her daim aktif bilinçdışı zihni, muazzam bir dönüşüm geçirdi. Bu yeniden yapılanmaya yalnızca klinik gelişmeler değil aynı zamanda kuramın kuramsal destek noktalarındaki değişimler, özellikle de gelişim ve yapı kavramlarının güncellenmesi ön ayak olmuştur. Bu dönemi kapsamlı bir biçimde gözden geçiren Gedo, kuramın muazzam ilerleyişinin nedenin, büyük ölçüde “bebek gözlemleri alanındaki (psikanalizle birlikle başlayan ancak şu anda psikanalizin sınırlarını aşan) hızlı gelişmelere” ve belki de daha da önemlisi “merkezi sinir sisteminin erken gelişim döneminde olgunlaşması üzerine elde edilen bilgi bombardımanına” bağlı olduğu sonucuna varmıştır (1999, s.xv).

Bu yüzden bu alanın aynı zaman zarfında yüz yıllık geçmişinde hiçbir zaman olmadığı kadar kendi kökenlerine dönmesi anlaşılabilirdir. Aslında bu gelişme ilk defa Freud'un disiplinlerarası eseri Bilimsel Psikoloji için Proje'de (1985/1966) öne sürülmüştür. Bilinçdışı süreçlerin bilimi olan psikanalizin şafağında ortaya çıkan bu çığır açan eserde, Freud, insan zihninin işlevlerini bunlara sebebiyet veren nörobiyolojik mekanizmalara dayalı olarak açıklamak üzere sistematik bir model geliştirmiştir. Bu muazzam belgede daha sonraki eserlerinde keşfetmeyi sürdüreceği belli başlı kuramsal kavramları bir bir ifade etmiştir. Ancak işin temelinde iki önemli sorun bulunmaktadır: insan bilinçdışı zihninin temel tabiatı ve insan davranışlarında duygulanımın ve duygulanım gelişiminin sahip olduğu merkezi rol. Psikanalizdeki mevcut yeniden yapılanma, disiplinlerarası yaklaşımın geri dönüşüyle birlikte bilhassa bu iki konuya eğilmektedir.

Aynı dönemde, pek çok başka bilimsel disiplin, 20.yüzyılın büyük bir bölümünde psikolojiye hakim olan sığ davranışçı modelden kendilerini kurtarmış ve uzun bir zamandır yalnızca psikanalistler tarafından sorulan ve “bilimsel” analizinin sınırlarının dışında kalmaya mahkum zihnin içsel süreçlerine ilişkin sorulara aktif olarak yönelmeye başlamıştır. Süregiden çalışmamda psikanalize sınır komşusu olan bir dizi disiplinin şu anda örtük olmakla beraber mühim mekanizmaları özellikle de duygusal hallerin rolünü araştırmaktadır. American Psychoanalytic Association dergisinde (“Freud'un Projesi'nin üzerinden geçen bir yüzyılın ardından: Psikanaliz ve nörobiyoloji arasında bir yakınlaşmadan bahsetmek mümkün mü?) duygulanım ve duygulanım düzenlemesinin psikanaliz ve sinirbilimleri için muhtemel bir yakınlaşma noktası olduğunu ve Freud'un öngördüğü bu yakınlaşma için doğru zamanda olduğumuzu öne sürmüştüm (Schore, 1997a).

Bu yüzden bu entegresyon çağrısını yapan diğer araştırmacılarla beraber Neuro-Psychoanalysis dergisinin son sayısından son derece memnun kaldım. Otto Kernberg ve Arnold Modell gibi önde gelen psikanalistlerden ve Oliver Sacks, Eric Kandel, Karl Pribram, Joseph LeDoux ve Antonio Damasio gibi sinirbilimcilerden ibaret yayın kurulunun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Derginin ilk sayısı güncel sinirbilimlerinden gelen bilgiler ışığında Freud'un duygulanım kuramına adanmıştır. Bu bölümde ilk sayıda sunduğum makalede ele aldığım kimi düşünceleri genişlettim.

Devamı için tıklayınız