Sağ Beyin, Sağ Zihin ve Psikanaliz

Sağ Beyin, Sağ Zihin ve Psikanaliz

  • 4.70

Sağ Beyin, Sağ Zihin ve Psikanaliz

Allan N. SCHORE

Devam etmekte olan çalışmamın organizasyonuna ilişkin en önemli ilkelerden biri insan hali üzerine en iyi disiplinlerarası bir perspektife dayalı olarak çalışılabileceğini düşünmemdir. Duygulanım Düzenleme ve Kendiliğin Temelleri (1994) isimli kitabımda, bilimin hudutlarının tek tek disiplinler arasındaki sınır bölgelerinde yer aldığını iddia etmiş ve son bölümde psikanaliz (zihin çalışması) ve nörobiyoloji (beyin çalışması) arasında yakınlaşmanın yaşanması önerisinde bulunmuştum. Bunu takiben, Amerikan Psikanalitik Derneği Dergisi’nde yayımlanan bir makalemde (Schore, 1997), bu yeniden birleşme için doğru zamanda olduğumuzu belirtmiştim. 1998 yılında Kongre Kütüphanesinde yer alan Freud Arşivlerinin sergisinin açılışına tesadüf eden “Milenyumda Freud” isimli konferansta açılış konuşmamda da bu temaya değindim. Yine 1999 yılında hem sinirbilimler hem de psikanaliz üzerine yayın kuruluna sahip disiplinlerarası Nöro-Psikanaliz dergisinin çıkmasına da katkıda bulundum.

“Freud’un Duygulanım Kuramı: Sinirbilimlerine Sorular” isimli ilk sayıda Panksepp, Damasio, LeDoux, ben ve diğerlerinin makaleleri yayımlandı. Bu dergi sinirbilim ve psikanaliz arasında aktif bir disiplinlerarası diyalog oluşturulması yönünde önemli bir adım oldu ve bu paylaşımın, entellektüel olarak her iki alanı da harekete geçirebilecek zengin bir çevre işlevi göreceği fikrini besledi. Derginin mevcudiyeti süregiden bir tartışma açmak için bu iki perspektif arasında yeterli ortak zeminin artık mevcut olduğunu öne sürmektedir. Dahası, duygulanım sorunu son derece önemli bir yakınlaşma noktasıdır. Uyumlanma işlevlerinde esas rol alan duygulanım süreçlerinin derin mekanizmalarının hem psişik yapı hem de işlevle iştigal eden nöro-psikanalitik yaklaşım sayesinde geliştirilebileceğine dair fikir birliği oluşmaktadır. Duygulanımsal hallerin önemi üzerine bu ortak odak noktası açıkça hem sinirbilimlerinin hem de psikanalizin dikkatini daha ziyade beyin-zihnin bedenle olan bağlantılarına çekmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Freud’un bilime muazzam katkısı, gündelik hayatta dinamik bilinçaltının oynadığı önemli rolü keşfetmiş olması ve (1901/1960) çalışmalarında, bireyin dış çevreyle anlık etkileşimlerine kılavuzluk edecek bilinçdışı, öznel, içsel dünyaya ışık tutacak kuramsal bir yaklaşım ortaya koymasıdır. İlkin bir bilimadamı ve nörolog olarak deneyimlerinden başlayarak daha sonraki son derece bereketli kariyeri boyunca büyük bir psikanalist olarak keşifleri, bilinçli farkındalık alanının ötesindeki sahaları aydınlığa kavuşturma çabalarını göstermektedir.

Devamı için tıklayınız