Bütüncül Psikoterapinin Felsefesi ve Değerleri

Bütüncül Psikoterapinin Felsefesi ve Değerleri

  • 4.70

Bütüncül Psikoterapinin Felsefesi ve Değerleri

Kenneth R. EVANS - Maria C. GILBERT

Felsefe ve değerler üzerine neden bir bölüm koyduk?

Epistemolojinin (bilgi teorilerinin) psikoterapideki her türlü yaklaşımı anlamakta çok önemli bir yeri olduğunu düşünüyoruz. Bir psikoterapi modelinin felsefi temeline dair elimizde en azından genel bir bilgi olmadığında, modelin dayandığı teoriyi veya modelin klinik alanda uygulanışına dair değerleri eleştirmemiz mümkün olmaz. Bir psikoterapistin değerlerini yok sayacağını varsaymak garip olur; bu değerler her zaman açıkça ortaya çıkmasalar da aslında her zaman davranış veya tavırlarında zımnen vardırlar. Bilgi, iktidarın aracıdır ve hiçbir zaman politik olarak masum değildir (Tanesini, 1999). Bu nedenle,  bir bilgiye dayandığını ileri süren bir psikoterapi yönteminin, hastaya nasıl (değerleri içinde açıkça veya gizil bir şekilde var olan) bir güç taşıyacağı sorusu çok anlamlıdır.

Bütüncül psikoterapiye bakış açımızı belirleyen temel unsur psikoterapistin “eleştirel öznellik” pratiğine dayalı “özdüşünümsel bir uygulayıcı” olmasıdır (Reason, 1994). Fonaghy et al.(2002), özdüşünüm işlevi “kendi ve ötekindeki zihinsel durumları tasarlayabilme kapasitesi” olarak tanımlar. Bu sayede kişi, “ötekilerin inanç, duygu, tutum, arzu, umut, bilgi, hayal, gösteriş, hile, niyet ve planlarının” kendininkinden farklı olduğunu kavrayabilir (sf.24). Bu nedenle, bu bölümde bütüncül psikoterapi yaklaşımımızın dayandığı felsefeleri ve onlardan çıkarttığımız değerleri gözler önüne sermek istiyoruz, çünkü ancak böylece yaklaşımımızın daha iyi anlaşılacağını ve yapıcı bir şekilde eleştiriye açılabileceğini düşünüyoruz. Bunun yaratıcı yeniliklere ve diyaloğa bir davet olarak duyulacağını umuyoruz.

Öncelikle sormak zorunda hissettiğimiz soru şu: Karuso’nun (Dryden ve Norcross, 1990, sf.184) belirttiği gibi gerçekten 480 farklı terapi türü var mı? Yoksa farklı psikoterapi modelleri kullanan bazı teorisyenler temelde aynı prensiplerle çalışırken bunları farklı terapötik dillerle mi ifade ediyor? Psikoterapileri bütünleştirmeye yönelik gittikçe artan hareketliliği, farklı modeller arasında zannedilenden daha fazla ortaklık olduğunun işareti olarak görmek herhalde yanlış olmaz. Ya da bu durum bilinmekte olmasına rağmen bir sonuca varılamamıştır çünkü terapistler teori, model veya yaklaşımlarının altında yatan varsayımları nadiren sorgularlar; bu nedenle de karşılaştırma yapmak zorlaşır (Mace, 1999). Goldfried’in vaka formülasyonları için ortak bir dil kurma iddiası, kavramsallaştırmalar arasında var olan ortaklıkları bulup, farklı oryantasyonlar arasında köprü kurma çabası olarak görülebilir (Goldfried, 1995b).

Görünen o ki terapistlerin belirli terapi ekollerine çekilme nedenleri arkasında “nötr nesnellik ve mantık”tan çok kişisel sebepler yatıyor (Barton, 1974). Hatta Frank ve Frank (1991)’e göre, herhangi bir psikoterapik yaklaşımı anlamak ve uygulamanın temelinde inanç var. Her ne kadar terapötik ilerleme için gerek hasta gerekse terapist açısından terapötik yönteme inanmak gerekse de, bu inançların geçici ve eleştiriye açık değil de değişmez doğrular olarak görmenin tehlikeli olacağı noktasında Downing’e katılıyoruz (Downing, 2000). Elbette belirli bir yaklaşıma yatırılan zaman ve para düşünüldüğünde, onu eleştirel bir yaklaşımla ele almak zorlaşıyor da olabilir.

Devamı için tıklayınız